GM | 26 | Bir Günlüğüne...

2.4K 281 46
                                    

🪦

Uyur uyanık hâlde duyduğum sesleri anlamaya çalıştım. Birileri kıvranıyor gibiydi. Gözlerim anında açılırken karşımdaki manzara karanlık bir ormandı. Sönmüş ateşin geride bıraktığı küller hafiften uçuşuyordu.

"Hayır... Nora..." dedi biri...

Kucağımdaki küçük kızın bedeninin sıcaklığını hissedebiliyordum. Gözlerim Sarah'a dönünce terleyerek kıvradığını fark ettim. Kuzey neredeydi? Yattığım yerden doğrulup karanlıkta arkama baktım. Kuzey... Rüya görüyordu. Hatta kâbus gibiydi. Mırıldanarak adımı sayıklıyordu.

Yanına yaklaşırken kollarından sarstım. "Kuzey, uyan!" dedim aklımdaki ihtimalin korkunçluğu yüzünden endişeli çıkan sesimle. "Kuzey!"

Aniden gözleri açılınca nefes nefese bana baktı. "Dedektif," dedi boğuk sesiyle. Beklemediğim bir anda beni kendine çekerek sarıldığında onun da kötü kâbuslardan birini gördüğünü anlamıştım.

"Kâbus gördün, değil mi?" diye sordum fısıltıyla.

Belini doğrultup benden ayrıldı ancak kolları hâlâ bedenimi sarıyordu. Gözlerimin içine baktı. Oldukça terlemiş, hatta sersemlemişti.

"Fazlasıyla kötü bir kâbus."

"Bayan Norris'in rivayetleri..." dedim sadece. Oturduğum yerden geriye çekilirken Sarah'a döndüm. "Sarah, uyan hadi." Onu belinden sarsarak uyandırmaya çalıştığımda birdenbire yattığı yerden doğruldu. Dudaklarından kaçan korku dolu bir inlemeyle etrafına bakınınca, "İyisin, buradayız," dedim sakin olması için.

Elleriyle yüzünü sıvazlayarak, "Çok kötüydü," diye mırıldandı.

"Sen ne gördün Dedektif?" dedi Kuzey ayağa kalkarken.

Ben de ayağa kalktım. "Uyumadım ki." Ellerimi belime koyup mağaranın çıkına yürüdüm. "Sen beni gördün, değil mi?"

"Evet," dedi Kuzey. "İnan bana bu kâbuslar sandığımdan daha kötü hissettiriyormuş."

"Çüş! Sen de mi gördün?" dedi Sarah dehşete düştüğünü açığa çıkartan sesiyle.

"Hepimiz görmeye başladık," diyerek Kuzey'in yerine cevapladım ve mağaradan dışarıya çıktım. Yağmurun dinmişti ama hâlâ biraz rüzgâr esiyordu. "Bir an önce gidelim buradan, bulutlar havada, yağmur yeniden başlayacak gibi."

Yanıma gelen Sarah üzerindeki pelüş ceketini düzeltmekle meşguldü. "Lütfen şu siktiğimin ormanından çıkalım artık."

İçeriden hırkayı alıp giydiğim sırada Kuzey de küçük kızı kucağına aldı. "Ateşi var Dedektif, acilen malikâneye dönmemiz gerekiyor."

Hep birlikte dışarıya çıktığımızda kızın ateşini kontrol ettim. Oldukça fazlaydı. "Soğuk havada yürürken azalır. En kötü ihtimalle malikâneye varınca hastaneye gideriz."

Sarah, sigarasını yakarak, "Kaç saate malikânede oluruz ki?" diye sordu. "Doktor çağıralım dostum, hastaneye gitmek iyi fikir değil."

"Yaklaşık iki saate," dedi Kuzey.

Saate baktığımda sabah beşe geldiğini gördüm. Hızla yürümeye başladık. Sarah'ın bacaklarının durumu daha iyi gibi duruyordu. Uzun süren yürüyüşümüz sonrası kiliseye yaklaşmıştık. Artık malikâneye az bir yer kalmıştı. Ağaçların arasında gördüğüm turuncu ışık dikkatimi çekince

ikisinin de kolunu tutup, "Sessiz olun," diye fısıldadım. Ağaçların arkasına saklanarak onları da yanıma çektim. "Işığı görüyor musunuz?"

Geçmişin Mezarı (Tamamlandı) Where stories live. Discover now