⚓43. Bölüm⚓

775 68 103
                                    


Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canlar...

((🌸-Keyifli okumalar-🌸))

Sabah çalan telefon alarmı çatlayan başımı daha fazla ağrıtırken nereye koyduğumu bilmediğim telefonumu bulmaya çalışıyordum. Gece geç saatlere kadar oturup hesap verdiğimi  düşünürsek uyanabilmiş olmam bile bir mucizeydi. Kılı kırk yararak soru soran abimle Mert bile baş edememiş en sonunda diğer misafir odasına çekilip yatmıştı. Abim tatmin olmuş sayılmasa da gözlerimden akan yorgunluğu görmüş olacak ki birkaç saat uyumama müsaade etmişti. Sonrasında hesap sormayacağı anlamına gelmiyordu tabi, sadece bu gecelik feragat etmiştim.

Saatin henüz erken olduğunu gördüğümde büyük bir istekle başımı geriye atıp yastığıma gömüldüm. Mutfaktan tabak çanak sesi geldiğine göre abim işine gitmemiş olmalıydı. "Abilerin kralı, sen birtanesin" ona yalakalık yapabilecek tek kişi de bağıra bağıra konuştuğunda Isırgan otu'nun da çıkmamış olduğunu tasdiklemiş oldum. Tahminlerim üzerine abim kendilerince mükellef sayılabilecek bir kahvaltı sofrası hazırlıyorlardı. Başka türlü Mert'in sesi bu kadar mutlu gelmezdi. Mide meselesi onların olmazsa olmazıydı neticede...

Normal bir zamanda olsa kalkıp onlara yardım ederdim ama şu an başımı kaldıracak halim yoktu. O yüzden uyandığımı belli etmeden usulca kaldığım yerden devam ettim uykuma. Dalacağım sırada çalan kapım uykuma engel olurken bıkkınca söylendim. "Kahvaltı yapmayacağım." Bir süre kapının eşiğinde homurdanma sesleri gelse de gözlerimi kapatmaya devam ettim.

"Görüyor musun abi, hanımefendi kahvaltıya gelmeye bile tenezzül etmiyor." Bak bak, nasıl da dolduruyor abimi. Şimdi enerjim yerinde olsaydı ben ona gösterirdim ama dua etsin uykum var. "Boşver sen onu, menemen soğuyacak." Abim Mert'i umursamadan söylendiğinde beni de umursamadığını sözlerinden anlamış oldum. İnsan bir merak ederdi değil mi?

Bir süre onların kahkaha ve sohbetlerini duysam da bu kısa sürmüş ve uykunun derin kollarına kendimi bırakmıştım. Yine bir alarm vakası yaşandığında bu sefer uyanmam daha kolay oldu ve o uyku haliyle nasıl akıl ettiğimi bilmediğim notlu alarm, artık kalkmam gerektiğini haber veriyordu.

Hızlıca kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve şişen gözaltılarıma parmaklarımı değdirdiğimde haddinden fazla uyumuş olduğumu fark ettim. Banyodan çıkarken dış kapıya yapıştırılmış küçük notu alıp okuduğumda gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. Uyuyan Kirpicik, uyandığında haber ver de üzülsek de yaşadığını bilelim. Hani bana işi düşmüş bir insan olarak şansını fazla zorluyordu. Bir ara onu tehdit etmeyi aklımın bir köşesine not edip toplantı için hafta sonu hazırladığım notları masama koydum.

Yine yarışma için oluşturduğum gruba son bir duyuru yaptığımda nerede olacağına dair mesajlar gelmişti. Sahi böyle önemli bir konuyu ben nasıl atlamıştım? Akıl mı bırakmışlardı insanda, son kalan zeka kırıntılarını da dün Fırat hocanın edebiyat fışkıran cümlelerine harcamıştım. Ah aklıma geldikçe bile tüylerim diken diken oluyor. Hızlıca Fırat hocaya mesaj attığımda görüldü olmasını bekledim ama geçen süre zarfında hiçbir şey olmadı. Zaten ihtiyacım olan zamanda görmeyeceği tutardı. Görmesini istemediğim şeyleri de anında görürdü.

Ah Açelya!

En iyisi sesli aramaydı ama müsait olsaydı mesajı görebilirdi.  O yüzden gruba girip kendi bölümümüzde beklemeyi ve sonrasında kesin bir cevap yazacağımı belirten bir mesaj attım. Hızlıca hazırlanmaya başladığımda bir taraftan da kahvaltılık malzeme hazırlıyordum kendime. Abim ve Mert çıkmadan ortalığı toparlayıp çıktıkları için işim daha kolaydı. Ayaküstü bir şeyler atıştırıp çayımı yudumladığımda telefonuma art arda mesaj geldi. Bildirimlere üstten kaydırıp baktığımda Özlem'den bir sürü mesaj vardı. Cevaplamayı düşünsem de şu an geç kalma riskim vardı. Zaten onu tanıyorsam birazdan arayacaktı.

BELİRSİZ KURTULUŞDonde viven las historias. Descúbrelo ahora