⚓45. Bölüm⚓

720 61 92
                                    


Oy ve yorumlarınızı sabırsızca bekliyorum.

(🌸-İyi okumalar-🌸)

"Ne demek oluyor bu?"

Bu soruyu sormasının üzerinden dakikalar geçmişken biz yerimizde donup kalmıştık. İkimizin de yüzünde sadece şaşkınlık ifadesi vardı ama bu dilimize de vurmuş sesimizi çıkaramıyorduk.

"Abi sen yanl-"

"Sakın Pınar! Sakın bana yalan söylemeye çalışma. Ben ne duyduğumu gayet iyi biliyorum." Belki onu çok yakından tanımıyordum ama yüzünde oluşan ifadeyi daha önce gördüğümü zannetmiyorum. Alnında beliren damarın atım hızları kendini belli ederken bu halinden biraz ürkmüştüm. İşleri berbat eden benim bir sözümdü ve bunun sonucu kötü biterse büyük bir suçluluk duyacaktım. Ki şu an bile duyduğum pişmanlığın ve duygunun tarifi olamazdı.

Yarım saatten fazladır süren bakışma ve sessizlik üzerine kimse ağzını açmıyordu. Kalkmak istesem de Pınar'ı bu şekilde bırakmak istemiyordum ve şu an Fırat hocayla iletişim kurmak benim için imkansızdan öteydi. Bir ara masaya gelen garson ne alacağımızı sorguladığında kalkmayı düşünmüştüm ama üç sade kahve söyleyen Fırat hoca, bu planımı ertelememe neden oldu. Hiçbirimiz bu şekilde oturup normal bir şekilde kahve içecek pozisyonda değildik ama konuya girecek cesaretimiz de yoktu.

"Anlatacak mısınız yoksa böyle oturmaya devam mı edeceğiz?" İlk karşılaşmada hiddetli çıkan sesi biraz dinmiş olsa da sakinleşmiş sayılmazdı.

Aslında iyiydik böyle, oturmaya devam etsek fena olmaz.

İç sesim kendini pısırıkça belli ettiğinde anlık düşüncelerimden sıyrıldım. Böyle bir durumda bir Abiye ne denilebilirdi, ya da benim konuşmam uygun düşer miydi? Tabi ki düşmezdi, bunu onunla ben konuşamazdım. Böyle bir konunun izahı da açıktı ama karşı tarafa aktarmak oldukça zorlayıcı olacaktı. Hem sanki kötü bir şey yapmıştık ya da yapmışlardı. Ben neden bu kadar gerilmiştim anlamıyorum.

"Olmayacak böyle, en iyisi konunun muhatabıyla görüşmek." Dediklerini anlamadığımız için tam yanımda oturan adama yandan baktım. Sonrasında Pınar ile göz göze gelmeye kalmadan Fırat hoca elindeki telefonuyla bir şeyler yapıp masaya koydu. Acaba konunun muhatabı kimdi, kimden bahsetmişti. Bu stres altında üşüdüğünü anlamadığım ellerim, büyük kahve fincanını  kavradığımda ısınmaya ihtiyacı olduğunu hatırlattı. Bir yudum alıp gözlerimi kahve fincanına diktim, şu anda yapılacak daha iyi bir şey yoktu.

Daha burada ne kadar oturmaya devam edecektik bilmiyorum ama Pınar ile birbirimize attığımız kaçamak bakışlar, enerjik bir sesle giriş yapan sesin sahibine döndü.

"Gençler toplantı mı var, hayırdır?" Beklemediğim sima bize üstten bakarken, kurtuluşumuz olabilecek kişiyi gördüğüm için gülümsemeden edemedim.

"Senin ne işin var burada Ahmet?" Şaşkınlığı sesine vuran Fırat hoca bakışlarını aynı anda Pınar'a çevirdi. Sanırım Ahmet abiyi onun çağırdığını düşünüyordu. "Geçerken sizi gördüm uğradım Abi, gideyim mi?" deyip eliyle kapıyı gösterdi.

"Yok Ahmet abi, otur lütfen." Bir an gidecek diye ödüm koparken Pınar'la aynı anda davranmıştık ama lafı ağzından almıştım. Bu durumda bizim kurtuluşumuz Ahmet Abi olabilirdi ve onu kaybetmeye niyetimiz yoktu. Benim sözlerim sonrası Ahmet abi gülüp sandalyeyi çekerek oturdu. Fırat hocanın bakışları aniden bana dönerken benden böyle bir atak beklemiyor gibiydi ve şaşırmaktan ziyade hafif çatılı kaşları hala öfkeli olduğunu gösteriyordu. Onun bakışlarından kaçmak için gözlerimi kahveme çevirip bir yudum daha aldım.

BELİRSİZ KURTULUŞWhere stories live. Discover now