⚓27. Bölüm ⚓

1.1K 85 71
                                    

Yere düşen bardağın kırılma sesiyle geri çekilerek bıkkın bir nefes verdim. Son günlerde devam eden dalgınlığım yine üzerimdeydi. Her işime besmele ile başlamama rağmen dikkatsizliğimden dolayı ya bir şeyler düşürüp kırıyordum ya da herhangi bir uzvumu bir yere çarpıp birkaç gün acısını çekiyordum.

"Kirpi mutfakta bardak kalmadı kız." İçeriden abimin yarı kızgın yarı alaylı sesini duysam da karşılık vermedim çünkü kendimi haklı çıkaracağım bir durumum yoktu. Kafamı meşgul eden durum ise Fırat hocanın o gün öne sürdüğü şartlar ve bu konuda benim elimin kolumun bağlı kalmasıydı. O anı hatırladığım da sinirlerime hakim olmak için abdest almaya gitmeliyim. Aslında çok abartılacak sinirli bir yapım yok ama bu adam bütün dengelerimi alt üst ediyordu.

"Ama şartlarım var." İlk başta ne demek istediğini algılamasam da  konuşmasına devam etmesi için bekledim.

"Yerine birini bulmadan bu görevden ayrılmazsın." Evet bunu yapabilirdim. Eminim ki onunla çalışmayı isteyecek çok fazla öğrenci vardır.

"Tamam hocam."

"Yerine geçen görevli öğrenciye yapması gerekenleri  öğreteceksin ve bu eksiksiz olacak." Bulduğum kişi kesinlikle kolay kavrayan biri olmalı ki bu konuda zorlanmayayım. Şu an sadece aklıma takılan ve en büyük sorun bu kriterlere uyan kişiyi nasıl bulacağım. Ama yine de kararlıydım ve cevabım değişmedi.

"Tamam hocam."

"İki gün içinde bana bir isim bildireceksin." Ama bu çok zor. İşleri zorlaştırıyormuş hissine kapılsam da bozuntuya vermedim.

"Tamam hocam."

"Son ve en önemlisi eğer öğrenci herhangi bir zamanda bir hata yaparsa bundan sen sorumlu olursun ve dersimden geçemezsin."

"Tamam ho-" Bekle! Ciddi mi? Duyduklarımı bir süre kafamda döndürüp durdum olacak gibi değildi ki bunu nasıl dile döneceğimi bile unuttum.

"Ne? Nasıl? Neden?" Yönelttiğim bu soru edatları bile yetersiz. Şaşkınlığım yüzünden kendimi toparlayamadığım için mantıklı sorular üretimiyordu beynim.

"Şartlarım sadece bu kadar? Kabul ediyorsan anlaşabiliriz." Ah gerçekten şartı yok denecek kadar az ve benim kolayca üstesinden gelebileceğim kadar basit. Bu adam benimle dalga mı geçiyor?  Kafamda ki sorulara bir türlü cevap bulamıyorum ve her saniye yeni bir sorunun cevapsızlığıyla başbaşa kalıyordum.

"Hocam bu biraz..." deyip cümlemi yarıda bıraktım. Doğru kelimeyi veya cümleyi bulmakta zorlanıyordum. "Biraz?" Cümlemi devam ettirmem için beklediğini ifade ettiğinde söyleyeceklerimi dosdoğru söylememin daha yerinde olacağını düşündüm ve kendimi sıkmayı bırakıp derin bir nefes verdim.

"Hocam ben sorumlu öğrenciyi bulurum hatta iki günde bile bulup bilmesi gereken çoğu şeyi anlatma işini de halledebilirim ama son söylediğiniz madde biraz ağır değil mi?" Rahatladım valla. İnsanın söyleyeceklerini içinde tutmaması güzel bir şeymiş. Hafiflemiş bir şekilde nefes alıp verirken karşıdan gelecek atağı merakla bekliyordum çünkü söz konusu Fırat hoca olduğunda ne gibi bir olayla karşı karşıya kalacağımı kestiremiyordum.

"İşimizi profesyonel bir şekilde yapmalıyız Zehra. Sonuçta seni seçen kişi ben değil Behiye hoca. Eğer bir işe kalkışıyorsan sorumluluğunu almalısın." Her seferinde nasıl böyle konuşup kendini haklı çıkartıyor anlamıyorum. Birde mantıklı konuştuğu için bende ona hak vermekte gecikmiyordum. Evde konuşma provası yaparken bu işin sonuçlarını da kafamda bir bir tasarlamıştım ama hiçbiri ona bu şekilde yenilgi yaşayacağım ile ilgili değildi. Üstelik bütün kararı benim üstüme yıkıp kendisi kenara çekilmişti.

BELİRSİZ KURTULUŞTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang