⚓49. Bölüm⚓

881 66 80
                                    

Oy ve yorumlarınızı sabırsızca bekliyorum.

(🌸-İyi okumalar-🌸)

Bugünler bana ödül müydü yoksa ceza mıydı bilmiyorum ama her gün yeni bir şeyle karşılaşmak artık yorulan zihnim ve ruhuma iyi gelmiyordu. Dönüp dolaşıp aynı yerde tıkandığımda nefes alabileceğim bir kuytu köşe arıyordum bilinçsizce. Derdimi ve içimdekileri dökeceğim kimsenin olmayışı artık canımı yakmıyordu ama ben bunu kendi içimde gizlemeye çalıştıkça, günah sularına girmemeye çalıştıkça daha çok battığımı az önce duyduğum sözlerden anlamıştım. Benim kimseye zararı dokunmayan duygularım başkasının düşüncesine girmiş alay konusu olmuştu.

Kimsenin bir şeyden haberi bile yokken benim adım onunla nasıl anılabiliyordu?

Gözlerim yanmaya başladığında şaşkınlığımı bir kenara bırakarak kendime hakim olmaya çalıştım. Çok öfkeliydim ama sakin kalmaya çalışacaktım. Az önce ağzından çıkan şeye fütursuzca gülen çocuğa bakışlarım kaydığında bizi görünce durmuş ve yüzündeki ifade buz gibi kesilmişti. Başkasına iftira atıp arkasından konuşmak kolaydı tabi, zor olan yüzleşmekti.

Çevremde ne olup bittiğini bilmiyorum ama çıt çıkmayan ve ölüm sessizliğine gömülen koridor benim hayal ürünüm olamazdı. Yanımdaki koca beden hareket ettiğinde ona bakacak takatim yoktu. Yavaş adımlarla az önce atıp tutan çocuğun yanında durduğunu fark ettiğimde o tarafa bakmamak için kendimi tuttum. Eğer o çocuğa bakarsam kendimi tutamamaktan korkuyorum.

"Odama" dedi ölüm sessizliğinde. Sakin ama soğuk sesi beni bile ürpertti. Söylenenleri yapmayarak hala ona yarı korku yarı şaşkınlık ile bakan çocuğa bakışlarını kaydırdı tekrardan. "Hemen!" dedi. Bir tık daha yüksek sesi emrine karşı çıkılmasını istemeyen komutan gibiydi. Belki burası onun görev yeri değildi ama onun isteğine mecbur boyun eğen çocuk onun emireri gibi arkasından ilerledi.

Önce Fırat hoca geçti yanımdan, ne o benim yüzüme baktı ne de ben onun. Başta sessiz kalıp çekip gitmekti niyetim ama hemen Fırat hocanın arkasından ilerleyen ve benim yanımdan geçmekte olan bedenini durduracak sözler benden bağımsız çıkıverdi. "Kul hakkına girdin, hakkımı sana helal etmiyorum" dedim sessizce. Sesimi ve söylediklerimi kimler duydu bilmiyorum ama karşımda mahçup olmuş başını büken çocuk Fırat hocaya baktıktan sonra ilerlemeye devam etti. Zaten ondan herhangi bir af veya cevap beklemiyordum ama burada durmak nefesimi biraz daha sıktığında Özlem'in koluna girip başımı eğerek yavaşça yürümeye devam ettim.

Yanımda sessizce ilerleyen kıza minnettardım ama çok bile beklediğini düşündüğüm kız kolumu biraz sıkıp beni durdurdu.

"Zehra iyi misin?" En az benim kadar üzgün görünüyordu. Hangi müslüman bir kız bir erkekle böyle bir yakıştırmayla anılmak isterdi ki? Elbette ki bende yıkılmış görünüyordum.

"Nasıl oluyor bu Özlem, insanlar neden böyle düşündü?" dedim daha fazla dayanamadan. Benim kimseyle yakınlık kurduğum yoktu ki nasıl böyle bir kanıya varmışlardı. Tamam ben onun danışman öğrencisiydim ama bu şekilde olan bir sürü öğrenci sayabilirdim. Gözlerini kaçırıp cevap vermekte zorlanan kızın artık bir şeyler bildiğine emindim.

"Arkadaşım değil misin Özlem? Bir şey biliyorsun ve benden saklıyorsun." Hayalkırıklığı barındıran sesim onu üzmüş olacak ki gözlerini büyütüp hüzünle baktı bana.

"Hayır Zehra, yemin ederim seni üzmemek için söylemedim. Kasıtlı bir şey yok." Söyledikleri ile kaşlarım çatılırken karşısına geçip yüzüne baktım.

"Defalarca sordum Özlem ve artık bana dürüst ol, neler oluyor?" Bu olayın böyle bir şeyi düşündürecek kadar ciddi olduğunu bilmiyorum ama bugün şahit olduğum konuşmalar yanıldığımı göstermişti.

BELİRSİZ KURTULUŞМесто, где живут истории. Откройте их для себя