Bölüm 20

14K 459 37
                                    

Bölüm 20

Nefes Emreye kahve verdiğinde Emre teşekkür etmişti. Patlayan Dudağının yavaş yavaş iyileştiğini görüyordum. Kaşı daha iyiydi.

Emre kafeteryadaki öğrencilerde gezdirdi gözlerini.
"artık ben de yeğenimi böyle okullara götürürüm."

Kaşlarını kaldırdım.
"hadi be oradan! Kendin yapıp da getir çocuğunu." dedim.

Emre bir an duraksadı. Gözlerindeki alay söner gibi oldu. O birkaç saniyede ne olduğunu çözmeye çalışırken geri toparlandı.
"ben yaşlandım kızım, top sizde."

Yüzümdeki gülümseme solar gibi oldu.
"niye? Turp gibisin, sen bizi bile yersin." dedim alayla.

Emre kahvesini tezgaha koydu.
"boşver ya bu konuları yenge," gözleri bir noktaya odaklandı. Emre'nin griye benzer gözlerini ilk defa bu halde görmüştüm sanki. Emre bir anda o neşeli halinden çıkmıştı. Durdun durgun bakıyordu. Sessizleşmişti.

"Emre," dedim şaşkınlıkla. "bir yeğenin olmadığı için mi üzüldün şu anda?"

Emre küçük bir kahkaha attı. Gözleri dolmuştu. Gerçekten ne olduğunu anlamamıştım. Başını iki yana salladı.
"yanlış anladın sen yenge." dedi. Sesi biraz önce kahkaha atmasına rağmen durgun çıkıyordu hâlâ.

"neyse." dedim konuyu kapatarak. Ne olduğunu anlamamıştım ama Emre gerçekten üzülmüştü.

Nefes bize doğru ilerledi.
"aç mısınız? Tost falan bir şeyler vermemi ister misiniz?"

Emre boşluğa bakan gözlerini Nefes'e çevirdi.
"olur aslında ben bayağı acıktım." dedim. "tatlı falan var mı?"

Nefes başını iki yana sallarken dudaklarını büktü. Biraz yorulmuş gibiydi.
"ne yazık ki yok. Öğrenciler sayesinde bitti."

Emre ayağa kalktı.
"yenge ben sana en sevdiğin tatlıdan alayım, sonra da şirkete uğrayayım. Okanla Özgür yokluğumu fark ederse canıma okur."

"kahveni içene kadar bari otursaydın." dedi Nefes birdenbire.

Emre kahve bardağını eline aldı.
"yolda giderken içerim, sağ ol." kapıya doğru ilerledi. Kaçmak ister gibiydi...

Kafam karışmıştı. Neden bir anda üzüldüğünü anlamamıştım. Nefes'e mesafeli davranmıştı.

Yerime geri oturdum. Nefes Emre'nin arkasından baktı birkaç saniye. Ne yapacağımı bilemeden konuştum.
"aslında böyle değildir Emre, bugün biraz yorgun herhalde."

Nefes gülümsedi.
"sorun değil."

Bir süre sonra Emre elinde koca frambuazlı pastayla geldi. Şaşkınlıkla ona bakakaldım. Pastayı kutusuyla beraber tezgaha koydu.

"çüş! Emre bu fazla değil mi?"

Emre göz kırptı.
"en azından iki gününü karşılar." Nefes tezgahı silerken bir yandan da bizi dinliyordu. Seray servisini yeni bitirip kendisini sandalyeye bıraktı.

Emreye teşekkür ettikten sonra kafeteryadan çıktı. Seray bir bardak su içti.
"ne olmuş ona öyle? Durgun gibi."

Ellerimi iki yana açtım.
"inan ki bilmiyorum. Bir anda böyle oldu."

Kafeteryadayken koca pastadan sadece bir dilim yiyebilmiştim. Kafeteryadan ayrılıp Kağan'ın arabasına bindim. Geç gitmek istemiyordum.

Eve geldiğimde pastayı buzdolabına koydum. Berna Hanımla oturup konuştuk. Çay içtik. Çabucak akşam oluvermişti.

Akşam yemeğini yedikten sonra odaya çıktım. Meraklanıp Okan Bey'i aradım, ne kadar Sanem'in sesini duymaktan korksam da.

İlk çalışa açmıştı.
"geç oldu, ne zaman geleceksin?" diye sordum.

ANLAŞMA (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin