Bölüm 28

12.8K 429 54
                                    

Bölüm 28

Gözlerim yavaşça aralandı. Bedenim çok yorgundu. Kısıklarım ağrıyordu. Başımı gömdüğüm kuyuntudan çıkarttım. Yüzünü izledim birkaç dakika. Dün gece olanlar aklıma geldiğinde korkuyla başımı tekrar boynuna gömdüm.

Biz ne yapmıştık? Ben nasıl izin vermiştim...

Kendimi toparladım. Benim suçum değildi. Bu defa o başlatmıştı. Kalkmaya yeltendiğimde belimdeki elini sıkılaştırdı. Bir an öylece kalakaldım.
"nereye gidiyorsun?" diye sormuştu. Uyumuyor muydu? Neden gözleri kapalı o zaman?

Kaldırmaya çalıştığım çıplak bedenim çıplak bedenine temas ettiğinde daha da utanmıştım. Bu şekilde yanından kalkamazdım.
"hiç." dedim endişeyle. Sürekli inip kalkan çıplak göğsüm onun göğsüne değiyordu.

Yutkundum. Elimi bir anlık dikkatimi çeken karın kaslarına götürdüm. Karnının neden bu kadar sert olduğunu düşünürken bir yandan da dövmelerine bakıyordum.

Telefon sesi kulağıma dolduğunda bu anı fırsat bilip doğruldum. Eğilip üstüme dün gece bana verdiği tişörtü geçirdim hızla. Komodinin üstündeki telefonuna uzandı. Ayağa kalkarken çarşafın üstündeki kan lekesi beni daha da germişti.

Görmezden gelmeyi deneyip ona görünmeden odadan çıktım. Banyoya girip işlerimi hallettim. Banyodan çıktığımda iç kıyafetlerimi bulamadığımda verdiği tişörtü giydim üstüme yine.

Dağınık saçlarımı elimle düzelttim. İçeriye geçerken hangi yemeği yapacağımı düşünüyordum. Açlıktan ölmek üzereydim. Üstünü giyinmiş bir şekilde kanepeye oturduğunu gördüm. Saçları ıslaktı. Yukarıda bir tane daha banyo olduğu aklıma geldi. Telefonla konuşuyordu hâlâ. Konuştuğu her kimse bunalmışa benziyordu.

Mutfağa yöneldim. Buz dolabını karıştırdım. Yumurta bulduğumda elime alıp tezgaha koydum. Tava bulup içine yağ damlattım. Yumurtayı bir kasenin içinde kırdım ve çatalla karıştırdım. Kasedeki yumurtayı tavaya döktüm ve üstünü kapağıyla kapattım.

Buz dolabına geri dönüp birkaç kahvaltılık çıkarttım. Çayı demleyip ocağa koymayı başardığımda gururla başımı dükleştirdim.

"o zaman iptal et Emre. Ben ikisini ayırt etmekle uğraşamam." diyordu Okan. Arkamı döndüğümde kahvaltılıkları koyduğum masaya oturduğunu gördüm. Sandalyeye gelişigüzel rahatça oturdu. Üstündeki siyah gömleğin ilk üst üç düğmesi açıktı. Yanındaki sandalyeye kolunu yasladığında göz göze geldik.

"ben o adamın da senin de amına koyayım. Kapat şu telefonu. Ben işe geldiğimde hallederim. Sözde iki koca adamsınız, bir boku beceremiyorsunuz." dedi sinirle.

Yumurta aklıma geldiğinde ocağı kapattım. Omlet yumuş yumuş olmuştu. Büyük tabağa omleti koyduktan sonra masaya koydum. Çayları doldurduktan sonra bardaklara koydum. Bardağın birini önüne koydum. Diğerini yanına koyacakken belimden tutup kucağına çekti. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken çayın dökülmemesi için hızla masaya koymuştum.

Kaşlarım çatılırken bırakmayacağını anlayıp daha rahat şekilde yerleştim kucağına. Bacağımda gezen elleri bir anlık duraksadı. Küfür mırıldandı.
"senin altında iç kıyafetlerin yok mu?" diye sordu.

Yutkundum.
"odada kalmıştı... Ben de giymedim." dedim.

"aferin." dedi. Sinirli soluğu enseme çarpıyordu.

"gidip giyeyim mi?" dedim ayağa kalkmaya çalışırken.
"kıpırdama." dedi dişlerinin arasından. Neden sinirlendiğini anlamıyordum.

Ona döndüğümde bir yandan da sinirle beyaz tişörtünün altında sütyensiz duran göğsümün belirgin ettiği göğüs uçlarıma baktığını gördüm. Daha da sinirlendi. Ayağa kalktığında ben de kalkmıştım.
"yemeğini ye. Birazdan gelirim." dedi birşey dememe izin vermeden yukarıya çıktı.

ANLAŞMA (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now