Bölüm 40

12.1K 335 24
                                    

Bölüm 40

Çöktüğüm betonda kaç dakika yada kaç saat kaldığım hakkında bir fikrim yoktu. Başımı ellerim arasına almış sessizce ağlıyordum. İçimdeki acıyı ağlayarak bastırmaya çalışıyordum. Ama ne yazık ki içimdeki acı sessizce ağlayarak arkamda bırakacağım türden değildi. Çok acıtıyordu. En kötüsü de ellerim, kollarım bağlanmış gibi hiçbir şey yapamamamdı. Halama gidip bağırmak istiyordum tüm gücümle. O küçücük bebeğe nasıl kıydığını sormak istiyordum. Yapamıyordum. Deren ve boyunu aşan birkaç hayaller... Ben bu hayalleri hep uzaktan izledim. Film gibi. Asla gerçekleşmeyeceğimi bile bile.

Kapattığım yüzümü ve kulaklarımı gerçekliğe dönmek ister gibi açtım. Bağırarak ağlamak istedim. Her zamanki gibi bu istediğimi yapamazken sinirle duvara vurmuştum.

Ayağa kalktım. Aynanın karşısına geçtim. Saatlerdir hissetmeden taşıdığım o bedene baktım. Ölü gibiydim. Ruh gibiydim. Ruhsuz bir ruh. Darmadağın olmuş saçlarım, saatlerce ağlamaktan kızaran gözlerim, kızaran burnum, kuruyup çatlayan dudaklarım, kireç gibi solgun tenim. Saçlarımı fark etmeden sıkarken kızaran parmaklarım, çizik çizik olan kollarım, hamileliğimden dolayı hafif çıkık karnım... Karnımın üstündeki kızarıklar... Halamın tekme izleri, günden güne zayıflayan ruhsuz bedenim. Bu bendim. Deren Akça. Aylardır ulaşamadığım gerçek Deren Akça.

Halamı asla suçlamıyordum. Hatta ağzımı bile açmamıştım. Bir ahım vardı... Tutarsa. Ama tutardı. Allah yukarıdaydı. Kimse görmedi o alanları ama Allah gördü. Alırdı elbet birgün ahımı. Miniğimin hakkını...

O kadar çaresiz bakıyordum ki aynadaki yansımama... Sanki Deren Kara Aslandım. Ama şu anda o değildim. Deren Akçaydım. Deren Akça bazen Deren Kara Aslan gibi çaresiz kalabiliyor sanırım...

Yine kendimi suçlamıştım. Miniğimin ölümü elimden olmamıştı ama onun kaderini ben yazmıştım. Böyle olacağını düşünmem lazımdı en başından. Halamın böyle yapacağını bilmeliydim.

Son bir defa suyun altına girdim. Buz gibi soğuk su beni uyandırmak ister gibi başımdan aşağıya aktı. O an birşey fark ettim. Benim bedenim ölüydü. Hiç tepki vermiyordu. Ölüler tepki vermezdi... Nefes alan bir ölü olur muydu? Sen nefes alabildiğine emin misin Deren?

Bedenime havlu sardım. Sorunlarımı sarmak, saklamak ister gibiydim. Dolan gözlerimden istemsizce yaşlar süzüldü. Elimin tersiyle sildim. Normal karşılıyordum çünkü artık durduramayacağım şekilde, fazlasıyla ağlıyordum. Normaldi. Anneler bebeğine birşey olursa ağlardı.

Demir gibi hissiz, soğuk ve boş bakan gözlerimi aynadaki yansımamdan çektim. Odama gittim. Üstüme beyaz bir gömlek altıma da siyah pantolonumu giydim. Dinlenmeli diyen doktorun aksine, çalışmaya gidecektim. Çünkü bana halamdan hayır yoktu.

Titişik saçlarımı taradım. Birkaç defa ufak kanamalarım olmuştu. Ağrılarım da vardı. Ama bunlar kimsenin umurunda olmadığı gibi benim de fazla umurumda değildi.

Çantamı alırken kurudukça daha berbat bir hal alan göz altlarıma kapatıcı sürdüm. Daha iyi göründüklerine emin olduktan sonra odadan çıktım.

Halam rahatça oturduğu koltuktan beni görünce şaşırmıştı.
"şu hale bak... İşe mi gideceksin bir de?"

Güldüm. Öyle hissiz gülmüştüm ki ben bile tanıyamamıştım kendimi.
"iyi bak bu gözlere... Bak bu gözler zehir gibi. Asla yaptığın hiçbirşeyi unutmayacağım. Sen de unutma. Bu halimi unutma. Ama bil... Yaptıkların yanına kalmaz. Ben çıkaramazsam Allah çıkarır ahımı."

Birkaç dakika gözlerimi izledi. Ardından gözlerini kaçırdı.
"uyarmıştım seni. İlk başından beri... O adamla birlikte olma Deren diye. Dinlemedin Deren. Hak ettin bunları."

ANLAŞMA (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now