13. Bölüm "Tutkunun esareti"

54.2K 2K 223
                                    

Instagram: dolunaayyz

Ben güçlüydüm. Güçlü olmak zorundaydım. Ya olmasaydım, annemi kurtarabilir miydim? O evde belki de hâlâ eziyet görmeye devam edecektik. Hiçbir şeyden güç almayarak güçlü olmuştum. Ama sanırım artık güç almak istediğim bir insan vardı. Araf kozcu, namı diğer delikanlı. O benim güç almak istediğim insandı.

Dik ve kararlı gözlerimle depoya inen kapıya doğru yürürken sert ve tok topuk seslerim sessizliği bozuyordu. Arkamda yavrusunu korumaya çalışan aslan misalı sert adımlarıyla gelen delikanlı vardı.
Arif kapımı açtığında merdivenlerden aheste aheste indim.

Bu sırada yavaş yavaş görüş açıma babam girdiğinde ellerimi sıkı bir yumruk yaptım. Korkma Dila, sana bir şey yapamaz, korkma. Nerede olduğunu anlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Değişmemişti. Hiç değişmemişti. Beyaz saçları, beyaz kirli sakalları, mavi gözleri. Korkulu bakışlarla depoyu izliyordu. Daha doğrusu ilerisinde duran keskin aletlerle dolu masayı. Topuk seslerimizi duymasıyla bize dönerken göz göze geldiğimiz de gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

"Dila."
Tam karşısına geçerek gözlerine baktım. Mavi gözlerine, sadece bir kişinin mavi gözlerine müptelaydım ben, diğerleri bana korkunç geliyordu.
"Arif! Getir."
Ben sadece yılanların arasına seni bırakmayacağım baba. Ben seni kendi ateşimle yakacağım.
"Seni görmeyeli ne kadar oldu baba?"

"Dila, sen?"
Şok..şok geçiriyor olmalıydı. Geriden gelen seslerle gözlerimi arife çevirdim. Bir kazan dolusu lav'ı yanımıza bıraktığında yüzümde tehlikeli bir sırıtma oluştu. 

"Bu ne! Ne yapıyorsun sen!"

"Bana sesini yükseltme! Sen kimsin de bana sesini yükseltiyorsun!"
Ona doğru kükrememle ağzı açık bir şekilde bakakaldı. İlk defa bu kadar çok sesimi yükseltmiştim. Ceketimi çıkarıp büstiyerimle kaldığım da arkamı dönerek ceketimi Araf uzattım. Gözlerindeki muzhiplikle bana bakarak ceketi elimden aldı. Oda da sadece babam, ben, Araf ve Arif vardı.

Arif'in elindeki demiri elime alarak babama doğru yürüdüm. Saçlarımı topuz yaparak önüme gelmemesini sağladım. Heyecanlıydım. Onu öldüreceğim için çok mutlu ve heyecanlıydım. Korkmuyordum.
"Annemi kaç yıl dövdün baba? Kaç yıl ona zorla dokundun?"
Sesini bile çıkaramaz korkulu gözlerle bir lav kazanına bir de bana bakıyordu. Demiri lav'a batırarak hiç beklemeden babamın sırtına vurduğumda acı içinde bağırdığında ben de onunla birlikte bağırdım.

"Bir!"
Annemin çığlıkları kulaklarımda çınlıyordu. Bu beni daha da hırslandırdı ve bir kez daha sert bir çekilde sırtına vurdum.
"İki!"

"Kaç kere!!"
Burnuma yanık et kokusu gelirken bunu umursamadan acı içinde ağlayan babama baktım.
Onu böyle görmek beni öyle keyiflendiriyordu ki...

"Annemde böyle ağlıyordu. Acı içinde ağlıyordu!Neden durmadın?! Niye bir kez olsun ağlamalarını duymadın!"
Tekrardan lav'ın içine batırıp demiri geri çekerken bacaklarına var gücümle vurdum.
"Demek bu daha başlangıç. Neyin başlangıcı! Sen buradan sağ çıkabileceğini mi zannediyorsun!?"

"Yapma! Ben senin babanım Dila, ne olur yapma! Ben senin babanım!"

"Sen benim babam değilsin! Sen benim babam olamazsın! Sen neden durmadın! Benim meleğime nasıl kıydın! Onca yıl nasıl kıydın sen benim meleğime!"

Bu sefer demiri annemi hırsla döven ellerine vurmuştum. Bu ellerle vurmuştu anneme. Bu ellerle saçından tutup sürüklemişti.
"Bu ellerle mi kapattın ağzını!"
Artık acıdan bayılacak hale gelmişti. Daha bitmedi babacığım. Her yeri yara bere içinde kalmıştı. Yüzümdeki gülümsemeyla acı çekişini izlerken Arif'in elinde olan tuzu elime aldım. Avucuma tuz doldurup kan gölü olan yaralarının üzerine serptiğim de irkilerek depoyu inletecek şekilde bağırdı.

DelikanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin