» time to live

2.1K 254 333
                                    

       GERİ kalan günü nasıl geçirdiğini sorsalar bir yanıt veremezdi Harry çünkü o da bilmiyordu neler olduğunu, her şeyi sıkışık nefeslerinin arkasından görmeyen gözlerle izlemiş ve yapmıştı.

Tonksların evinden çıkıp Bakanlık'a döndükten sonra ofisine kapanmış ve eski dosyalardaki eksik bilgileri dolduruyormuş gibi zihnindeki karmaşayı gidermeye, göğsünün ortasına oturan ağır taşı kaldırmaya çalışmıştı. Fakat iki konuda da başarılı olduğu söylenemezdi.

Zihninde sürekli Teddy vardı, kendini düşünüyordu bir yandan da. Teddy'nin annesiyle olabileceği günleri düşünüyor, kendisinin hiç böyle bir şey yaşamamış olmasını göz önüne alarak içindeki taşın yerine daha sağlam oturmasına sebep oluyordu.

Kafası karışmaya, zihni bulanmaya başlamıştı. Berrak bir zihinle olayları izlemesi gerekirken her şeyi bulanık bir suyun çarpıttığı bir yansıma gibi görüyordu.

Mesai bittikten sonra dışarı çıktığında evine gitmek istemiyordu. Sirius evde onu bekliyordu ancak öncesinde uğraması gereken başka bir yer olduğuna inanıyordu Harry, biriyle konuşmalıydı, kendisiyle aynı durumda olan biriyle.

。・:*:・゚★,。・:*:・゚☆

4 Mayıs 2001
B

akewell, Mornshineların evi

Yeşil gözleri kapısının önünde ona bakarken gördüğünde içinde bir heves oluştu Eris'in, bir yandan da endişe baş göstermişti.

Harry'nin hiç mutlu bir hali yoktu, yüzünde düz bir ifade var olsa da gözlerinde anlamını çözemediği bir ifade barınıyordu. Bu yüzden bir sıkıntının olduğunu düşünmeden edemedi, bir problem vardı ve aklına problem dendiği anda babası geliyordu.

"Harry?" 

"Konuşabilir miyiz?" diye sorsa da yanıtı beklemeden arkasını dönüp ilk geldiğinde oturdukları arka bahçedeki sandalyelere yürümeye başladı Harry, kızın arkasından geleceğini biliyordu.

Eris ne olduğunu anlayamasa bile dış kapıyı ardından kapatıp Harry'nin peşinden ilerledi, kalbi korkuyla kasılmıştı. Dosyayla ilgili önemli bir şey bulmuş olabilirdi ve bu bulunan şeyden hoşlanmamıştı muhtemelen.

Bahçenin bir köşesinde karşılıklı duran sandalyelere oturduklarında Eris dizlerinin Harry'nin dizlerine değdiğini fark ederek kalbinin sıkıştığını hissetse de dizlerini çekmeden onun yeşil gözlerine baktı.

"Ne oldu?" diye sordu meraklı bir şekilde. "Vakada bir ilerleme mi var? Dirilen yeni kişiyle mi alakalı?"

Harry başını iki yana salladı. Kararsız bakışları Eris'in üzerinde durmuştu, zehir yeşili gözlerdeki meraklı ifadeyi görünce "Babanda bir farklılık gördün mü hiç?" diye sordu. "Yani eskisinden farklı davrandığını?"

"Henüz bir şey yok." dedi Eris, babası tıpkı hatırladığı gibiydi gerçekten. Bu yüzden de Eris babasına ördüğü şüphe duvarlarının yavaş yavaş kırıldığını hissediyordu.

Zaten büyük bir sevgi duyduğu babasına daha ne kadar dayanabilirdi ki?

"Sirius da da bir şey yok." dedi Harry mırıldanarak. "Demek ki gerçekten onlar dirilmiş, değil mi? Belki... Belki bunu olduğu gibi bırakmalıyızdır." 

Eris kaşlarını çattı. "Nasıl yani?" diye sordu. "Olduğu gibi bırakalım demek de ne oluyor?"

Harry ofladı. "Yani, araştırmayı bırakalım! Neden ve nasıl olduğunu boş verelim, oldu sonuçta." dedi. Eris'in gözlerine bakarak konuşuyordu, onu ikna ederse kendini de ikna edebilecekti sanki. "Sadece bu dirilmeleri verilen bir hediye gibi düşünüp hediyeyi kabul etmeliyiz gibi."

𝐌𝐎𝐑𝐒 𝐕𝐈𝐍𝐂𝐈𝐓「ʜᴀʀʀʏ ᴊ. ᴘᴏᴛᴛᴇʀ」Where stories live. Discover now