38. Bölüm ☁ İhale

18K 1K 99
                                    

''Kuzey her zaman bizi izleyeceğinize dair söz vermiştin. Lütfen biriniz duyun ya. Levent 2 saat sonra falan gelecekmiş. Yemeğin o saate hazır olması lazım. Ben yemek yapmayı bilmiyorum! Kahretsin! Size direk ulaşabileceğim bir telefonum bile yok!'' dedim ve hırıltılı bir şekilde nefes aldım. ''Ya biriniz yardım edin. Adamın önüne makarna koyacak değilim. Lütfen. Ev yemekleri satan bir yer bulun. Lütfen, lütfen, lütfen!'' diye fısıltılı bir şekilde çığlık atar gibi konuşmamı sonlandırmıştım.

Şu anda tek umudum beni duymuş olmalarıydı.

Aksi takdirde ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu.

Yemek yapmayı bilmeyen bir aşçı.

Ben olsam ben de şüphelenirdim.

Bana söz vermişlerdi. Her zaman bizi dinleyecekler, bir gözleri evin üzerinde olacaktı. O yüzden gerçekten tek umudum beni duymuş olmalarıydı. Tabi şu boynumuzda tasma gibi gezdirdiğimiz kolyeler bu durumda önemli bir rol oynuyordu.

Konuştuklarımızı duyuyorlardı. O bilgisayar ekranından bizim gezdiğimiz yerleri görüyorlardı. Yani planladıkları her şeyin altında teknolojik bir güç yatıyordu ve ben bunu yapan kişinin kim olduğunu bilemiyordum. Batıkan plastik cerrahıydı. Kuzey'in mesleğini bilmiyordum ama şu anda bana en yakın gelen kişi o yüzünü hiç göremediğim çocuktu.

İpek'in kolyesini onun ayarladığını biliyordum. Büyük ihtimalle benimkini de o ayarlamıştı. Üstelik bütün bağlantıları o kontrol ediyordu. Evin hizmetçisi hakkında da bir çok bilgiyi o bize sunmuştu. Yani onun sunduğunu biliyordum ama daha önce karşılıklı hiçbir iletişimimiz olmamıştı.

Yaklaşık yarım saat geçmişti.

Ben mutfakta aval aval dolanıyordum.

Allah'tan şanslıydım da diğer kadın çatı katını temizliyordu. Bu durumda avantajlıydım çünkü Levent'in gelmesine az kalmıştı. Yemek yapmaya başlamadığımı görünce şüphelenirdi.

Üstelik kırk yaşına merdiven dayamış olabilirdi. Saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı. Hoş bu dizlerimizin altında biten etekler on sekiz yaşında bir kızı bile yaşlı gösterebilirdi ki açıklığı hiç sevmeme rağmen eteği kıvırmıştım. Çünkü gerçekten dar kesim ve uzun olduğu için hareket etmesi çok zor oluyor. Ki ben lise de bile eteği Allah katına çıkartmayan namuslu bir kızdım.

Tamam belki biraz kıvırıyordum ama neyse.

Çok değil.

Bu sırada diğer kadın, adı Nazan, üst kata çıkmama bile izin vermemişti. Benim yerim mutfak ve yemek odasıydı. Diğer yerlerle kendinin ilgilendiğini ve benimle ilgili olmadığını söyleyip terslemişti. Haliyle İpek'i görememiştim. Yaklaşık üç buçuk saattir aynı evin içindeyiz ama... birbirimizi göremiyoruz.

Dakikalar geçerken yavaş yavaş bende üç buçuk atmaya başlamıştım.

Buzdolabının kapağını açıp saf saf baktığımda yemekler kendiliğinden hazır olmuyordu. Yeni mutfak alışverişi yapılmış olabilirdi, neredeyse bir akşam yemeği, hatta ziyafeti, hazırlanacak kadar malzeme vardı ama... bunu yapabilecek bir yetenek ortalıklarda görünmüyordu.

Kapının çalmasıyla irkildim.

Buzdolabının kapağını tedirgin bir şekilde kapatıp kısa bir telaş anı yaşamaktan kendimi alamamıştım. En sonunda kapıya doğru koşar adımlarla ilerledim ve son kez merdivenlerden tarafa bakıp kendimce önlemimi aldım.

Kapıyı açtığımda Kuzey'i görmemle hafifçe yerimden zıplamıştım.

''Beceriksiz,'' diye fısıldayarak beni kendinden uzaklaştırdı.

Gel de Sil İzleriniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin