15. Bölüm ☁ Islak Bir Sıçan Gibi

34.6K 1.4K 41
                                    

Boğazımdaki gıdıklanma hissiyle tekrar hapşurduğumda gözlerimi kırpıştırmadan edememiştim. Parmaklarımı alnımda gezdirirken dün gecenin bedelini bu sabah ödediğimi farkındaydım. O suya en başından girmemeliydim. Bazen çok aptal olabiliyordum ama onun beni süt, hanımhanımcık ve olgun bir kız gibi görmesi sıkılmama sebep olmaya başlamıştı.

Kendini süper eğlenceli ve ibne sanıyordu ama asıl umurumda olan benim ona ayak uyduramayacağımı düşünüyordu. Hadi ama! 16 yaşında bir liseli değildim. Beni küçük bir kız çocuğu gibi görmesi çok saçmaydı. Üstelik istersem ne kadar kadınlaşabildiğimi göstermiştim. Tekrar hapşurduğumda yataktan kalkmaya yeltenmiştim.

Üstelik artık onun hırsız olduğunu falanda düşünmüyordum. Sonuçta o o kadının oğluydu ve o kadın zengindi! O kadın. Rana Hanım işte. Ve çok zenginlerdi. Hala neden Kuzey'in sefil bir hayat çekmekte direndiğini bilmiyordum ama hırsızlık yapmaya ihtiyaç duymayacak kadar zengin olduğunu biliyordum. Zaten genelliklee bu tür erkekler -istedikleri her şey ellerinin altında olanlar ve şımarık büyüyenler- böyle olurlardı. Yani şimdiye dek büyük ihtimalle dediği her şey ikiletmeden yapılmıştı ve o da ''Bıktım bu hayattan,'' triplerine girmiş ve kendi ayakları üstünde durmak gibi saçma bir şeye girişmişti.

Tamam, bende herkes gibi özgürlüğüme düşkündüm ama babamın sınırlarımı defalarca zorlamasına rağmen bir gün olsun ailemi karşıma alıp onlardan bağımsızlığımı ilan etmeye kalkmamıştım. Şimdi ayrı evde kalıyordum ama onun gini gerçek kimliğimden tamamen soyutlanarak değil. Üstelik kimsesinin olmadığını söylüyordu ama bir annesi ve büyük ihtimalle bir ailesi vardı. Dış görünüşü, saygın ve güçlü yapısı ya da parası için olsa bile onu seven insanlar -kızlar- vardı. Elbette kızların ona yaklaşma çabaları canımı sıkıyordu.

Ben kıskanç biri değilim!

Dün gece aklıma gelirken yüzümü sıkıntıyla buruşturmadan edememiştim. Dün gece yaşananlar bana bile çok geliyordu ve açıkçası ne yapacağımı bilmiyordum. Derin bir nefes verip kafamı bıkkınlıkla tekrar yastığa gömerken gözlerimi tavana dikmiştim.

''Otelin arka kısmına dolan. Kimsenin içine bu elbiseyle çıkamazsın,'' dediğinde gözlerimi kısa bir süreliğine elbiseme dikmiştim. Göğsümün biraz altına kadar tamamen ıslanmıştı.

''Sence insanların ne diyeceğini umursuyor muyum?'' dedim yüzümü asarken.

''Emin ol o kırmızı ve üzerinde oldukça çekici duran elbise bu derece vücudunda yapışmamış olsaydı seni o salondaki, çoğunluğunu piç kurularının oluşturduğu kalabalığa sokabilirdim ama olmaz. Sana bakan herkesin seni arzulayacağını bildiğim halde bunu yapmam. Umarım anlayabiliyorsundur?'' dediğinde başımı sallamaya çalıştım. Bu kadar açık konuşabiliyor olması en çok beni utandırıyordu. Üstelik utanmam gereken hiçbir şey olmadığını bildiğim  halde elimde olan bir şey değildi. O gerçekten tam bir piçti.

''Tamam... haklısın... galiba... uff... şey...'' diye tekrar gevelemeye başladığımda her ne kadar saklamak istesemde utangaçlığımı bu şekilde deşifre ediyordum işte! Gözlerini bir anlığına devirse de tekrar yüzüme baktığında keyif alır gibi sırıtmıştı. Hep alaycı bir ifadesi vardı.

''Üzerinde bıraktığım bu etki güzel ama kekelemeyi ve ya gevelemeyi kes,'' dediğinde bir süre yüzümü süzdü. İşaret parmağını çenesinde gezdirmeye başladığında başımı hafifçe eğmiş ve ayağımla irdelediğim kuma bakmaya başlamıştım. ''Ve utanmayı da. Bu seni daha çok istememe sebep olabilir,'' dediğinde boğazıma bir şey dizilmiş gibi hissediyordum. Başımı ısrarla kaldırmadığımı ve ona bakamadığımı fark etmiş olmalı ki bana doğru bir adım atmıştı.

Gel de Sil İzleriniWhere stories live. Discover now