22. Bölüm ☁

28.9K 1.3K 94
                                    

Selam okurlar D:S:D Çoğu zaman ''Selam kızlar,'' yazmama alınan okuyucularım adına diyorum :D Uzun zamandır buluşamadığımız için size kısa da olsa bir bölüm daha yazmak istedim. Pazartesi gününe tarihten sunumum ve edebiyattan yapmam gereken ezberler var ama yine de önümüzdeki hafta çok yoğun olacağım için sizi bekletmek istemedim :* 

Belki beni takip etmek istersiniz;

TUMBLR:  simsiyahbirgokkusagidusun

Tumblr hesabımda bu kitap ağırlıklı olarak yazdığım şeyleri paylaşıcam :D takipte kalabilirsiniz :*

Bu sırada beni takip etmeye layik gören 1K kişiye çok thenksss cnlrm .s :*

İçieriye girer girmez içerideki ılık ortam iliklerime işlemeye başlamıştı. Dışarıda oldukça serin bir hava vardı ve ben sırf İpek yüzünden otobüsle gelmiştim. Dün geceden beri onu arıyordum ama bir türlü ulaşamıyordum. Aynı zamanda belki bir haberi vardır diye Batıkan Bey'i de aramıştım ama hiçbir sonuç yoktu.

Sadece baş ucumda uyandığımda bir not vardı. Bana tatlı uykular dileyen ve evhamlılık yapmamamla ilgili küçük bir not olsa da uyandığımda içine düşeceğim boşluğu benden önce düşünüp benim için bir şeyler yapmış olması hoşuma gitmişti. Yine de dün gece onunla hafiften bir tartışmamız olduğunu farkındaydım. Onun göğüsünün üstünde ağladığımı ve onun omzumu okşayarak, saçlarımın arasına nefesini üfleyerek bir şeyler fısıldadığını hatırlayabiliyordum. O mayıştıran ve uysallaştıran vahşi sesi e her konuştuğunda saçlarımın dibindeki karıncalanmayı arttıran nefesini hala hissediyor olmak çok saçmaydı.

Oldukça şık bir dekorasyona sahip olan, kahverenginin ve kremrenginin ağırlıklı olduğu kafeye geldiğimde gözlerimi kısa bir süreliğine etrafta gezdirmeden edememiştim. Gerçekten sıcaktı. Bu soğukta dışarıda olması gerekenden fazla kalmıştım ve kıpkırmızı olduğuna emin olduğum burnumun ucu iyice uyuşmaya başlamıştı.

''Selam,'' dedim elimi uzatırken. Rana Hanım elindeki kupayı zarif bir şekilde masaya bırakırken elimi sıkmıştı. Gözleri üstümde gezinirken kendimi çok garip hissetmiştim. O dizlerinde biten, kırık siyah tonlarında, dar kesim ve oldukça resmi görünen bir elbise giymiş, aynı zamanda saçlarını tepeden sıkı bir şekilde at kuyruğu yapmıştı. Acaba ben yanında çok mu spor kalmıştım? O yüzden mi böyle bakıyordu?

Onun tam aksine rahat bir tayt, gömlek ve kahverengi sarı karışımı bir kazak giymiştim. Üstelik saçlarımada bir şekil verme derdinde olmadığımdan açık bırakmıştım. Onun benimle konuşmak istediği şey önemli olmalıydı. Bense aptal gibi nasıl gelmiştim? En azından bir elbise giyebilirdim.

''Otursana canım,'' dedi Rana Hanım gülümserken.

''Şey... evet,'' diye gevelemeye başladığımda aklıma Kuzey gelmişti. Bunu yaptığımda çoğunlukla rahatsız oluyormuş gibi davranırdı ama yüzünde hep eğlendiğini ele veriyormuş gibi bir ifade belirirdi. Onu çözümlemek kesinlikle çok zordu.

A şehrinden B şehrine giden kamyonların problemlerinden hatta muslukların durmadan doldurduğu havuzların problerimden bile çok daha zordu onun bir gülüşündki ya da bir bakışında ki anlamı çözümlemek. En kötüsü de çözemedikçe dehşete düşmekti. Onu çözemediğim zamanlarda içine düştüğüm bilinmezlik duygusu çoğu zaman dehşet verici oluyordu.

''Sen ne içersin?'' dediğinde beceriksizce gülümsemeye çalıştım.

''Bir Caramel Macchiato,'' dediğimde gülerek başını salladı.

Benim içeceğim de geldiğinde bardağı avuçlarımın arasına almıştım. Rana Hanım konuşmaktan çekinecek bir kadın değildi. Bu yüzden onun konuşmaya başlaması için benim lafa girerek onu cesaretlndirmeme gerek yoktu. O zamandan emin olduğunda konuyu ne de olsa açacaktı.

Gel de Sil İzleriniWhere stories live. Discover now