11. Bölüm ☁ Klişe

32.7K 1.4K 30
                                    

Yeni bir kurgum var ^_^ İlk 25 bölümünü falan hazırladığımda yayınlamaya başlayacağım xx Umarım onu da okursunuz :D

''Ya İlkim, hiç öyle bakma! Sakinleştiremezsin beni! İki günlük tanıdığın adamı nasıl evimize sokabiliyorsun? Saf mısın kızım sen? Adam hırlı mı hırsız mı, bir bok bildiğimiz yok. Daha geçen gün bunun birilerinden kaçtığını söylemedin mi? Bu günde tekrar dövülmüş. Sende buna rağmen buraya getiriyorsun? İlla birileri bize de mi sarsın, kafayı taksın?'' diye söylenmeye devam ederken tek yapabildiğim gözlerimi devirmek ve sakinleşmesini umarak başımı ağır ağır sallamaktı.

Tamam birazcık haklı olduğu yönler olabilirdi... Tamam tamam, gerçekten oldukça haklıydı ama onu orada o şekilde bırakamazdım ki. Hem ben doktordum ve ona bu evde gayet iyi bakabilirdim. İpek hala volta altmaya devam ederken onun gözünde suçlu olduğumu elbette biliyordum.

''İpek...'' diye mırıldandığımda hala sakinleşmemiş olduğunu tasdik eder bir şekilde bana döndü.

''Hem bu gün hiçbir şey söylemeden çıkıp gittin hastaneden. Mesai bitimine kadar nasıl idare edeceğimi şaşırdım. Bu çocuk içindi, değil mi? Of İlkim, kendini niye bu kadar kaptırıyorsun? Hani mesleki kariyerinin önüne hiç kimse geçemezdi? Şanslısın ki Güzide Hanım fark etmedi, fark ettiyse de takılmadı,'' dediğinde daha haklı olduğu kaç tane daha şeyi sıralayacağını düşünüyordum. 

Eğer haksızsanız ve karşınızda ki kişi bütün gerçekliği önünüze döküyorsa gerçekten eziliyordunuz. Kendinizi savunmak için en ufak bir şansınız bile olmuyordu çünkü gerçeklik buna izin vermiyordu. Onu bu gün oldukça zor durumda bıraktığımı farkındaydım. Oysa ki benim için yaptığı hiçbir şeyi yapmak zorunda da değildi.

''İpek sen olsan sende aynısını yapardın,'' dediğimde sinirle gülerek bana dönmüştü.

''Yapmazdım,'' dediğinde beklentili bir şekilde ona baktım ve gözlerimi kırpıştırdım.

''Gerçekten mi? Gerçekten birini sevsen yine bu kadar mantıklı düşünebilir miydin?'' dediğimde duraksamıştı. Bir şeyler düşünür gibi bir hali vardı.

Onun bu yüz ifadesi dediğim cümlenin altında bir gerçeklik payı olduğunu kanıtlıyordu. Belki ben son zamanlarda kendi olaylarıma kendimi çok fazla kaptırmıştım, onu görmemiştim. Belki de onunda dertleri, kimseye açamadığı şeyleri vardı ama ben günlerdir onu kendimle boğuyordum. Bir sıkıntısı olabilirdi.

''Tamam. Hiçbir şey demiyorum. Onu hemen iyi et ve sonra naş,'' dediğinde gülerek başımı salladım ve kollarımı boynuna doladım. Hafifçe sırtımı okşayıp geri çekilince gözleriyle tepsiyi işaret etti.

Sehpanın üzerine bıraktığım tepsiyi elime alıp merdivenlerden neşeli adımlarla çıkmaya başladığımda sevinç nidaları atmak istiyordum. Elbette bu gün bir tokatta benim yediğimi söylememiştim yoksa kesinlikle Kuzey'i bu evde değil, dünya da bile barındırmazdı. Kapıyı ayağımla yavaşça itip içeriye girdiğimde Kuzey'i tavanı izlerken yakalamıştım.

Bir şeyler sakladığı o kadar belliydi ki. İşin kötü tarafı ise benim hiçbir şey bilmediğim yetmiyormuş gibi yapabilecek hiçbir şeyim de yoktu. Gözleri kısa bir süreliğine bana kaydıktan sonra tepsiyle birleşmişti. Yüzü hafiften buruşurken neden böyle bir tepki verdiğini merak ederek yanına oturmuştum.

''Bir sorun mu var?'' dediğimde ifadesiz bir surat ifadesiyle tekrar bana bakmıştı.

''Çok klişesin. Çorba nedir ya?'' dediğinde 'Sen çok biliyorsun,' der gibi ona bakmıştım. Evet, bakışlarımı bile isimlendirebilen bir insanım. Sorun yok yani.

Gel de Sil İzleriniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin