episode 1

4.7K 279 126
                                    

"Luna, onu doğurmak zorunda değilsin." Zifiri karanlığı merakla delmiş pencereden sızan küçük ışık, genç kadının tebessümle parlayan yeşil gözlerine çarpıyordu.

"Değilim. Ama anla beni, hissediyorum. Bu minik bizi ışığıyla aydınlatacak." Sıska bacaklarının üstündeki ellerin titrediğini görünce gülümsedi. Sevgilisinin onun için bu denli endişelenmesi, onu hem üzüp hem de umutsuzca sevindiriyordu.

"Ya sonumuz olursa?" Genç adam donmuş yüzünde hissettiği sıcacık ellerle gözlerini yumdu. Cehennemde cenneti yaşıyor gibiydi. Endişesini belli eden nefesleri düzene girdi. Soğuk elleri, sevgilisinin ince bileklerini kucakladı.

"O zaman üzgünüm Tony, Amaris'in bezlerini değiştiren tek kişi olmaya büyüyene mahkum olursun." Adam, duyduklarıyla irkildi. Gözleri, kendinden habersiz çaresizlikle açıldı. Bunu Luna'ya belli etmek istemese de, o anlamıştı.

"Bunu demedim farz et." Derken uzun ve yorucu bir bakışma, kadının yatağında yana kaymasıyla son buldu. İkisi de artık taşıyamadıkları düşüncelerle birbirlerine yaslandılar.

"Amaris demek." Sevgilisine sarılırken, elini büyümüş karnına yakınlaştırmamaya özen gösterdi. Kızıl saçlarını kokladığını belli etmeyerek ensesinde topladı. Kadının boynuna kafasını yerleştirirken, o kafa salladı. Elindeki ultrason görüntüsü, büyük bir iç çekmesine sebep oldu.

"Amaris, ayın çocuğu ve Tanrı'nın verdiği demek. O benim çocuğum ve onu en ihtiyaç duyduğum zamanda Tanrı gönderdi." Adamdan ses çıkmadı. Bir süre konuşmasını bekledi ancak cevapsız kaldı.

"Tony?" Yakışıklı adam, bir rüyadan uyanırcasına kıprandı.

"Luna?"

"Onu birlikte büyüteceğiz, ikimiz. Birlikte bir aile olacağız." Acı verici bir iç çekiş, ayın üstlerine yansımasıyla denk düştü.

"Biliyorum, tatlım. Biliyorum."

Pencereden sızan küçük ışık ortadan kaybolurken, ikisinin de gözü yavaşça kapandı. Böylelikle gece karanlık eşliğinde ikisinin de taşıyamadıkları düşünceleri bir süre kucakladı.

Anthony Edward Stark, bulunduğu küçük odanın içinde öylece oturmuştu.

Yaşadığı duygu karmaşası, onun hareketlerini kısıtlıyordu. Ne yapması gerektiğini kestiremedi. Gece bütün keskinliğini korurken pencereden sızan küçük ışık eşliğinde ayı seyrediyordu.

Derken rahatsız edici sessizlik, odanın kapısı açılırken bozuldu. Yakışıklı adam refleksle ayaklandı. Pepper Potts, içeri girmiyordu. Yüzüne Tony'nin daha önce hiç görmediği bir ifade yerleşmişti.

"İyi mi?" Kadın önüne düşen sarı saçlarını dalgınca savurdu, yüzü gülmüyordu. Odadan çıkar gibi oldu, kapının ardından sürüklediği küvezi Tony'nin tam önüne getirdi.

"Evet, bebeğin çok iyi."

Ama adam bir saniye bile küveze bakmadı. Dolan gözleri yüzünden çıkan boğuk sesiyle tekrarladı.

"O iyi mi?"

Can yakıcı uzun sessizlik, olanları fark etmesini istiyor gibiydi. Ama bir sorun vardı, o bunu kabullenmek istemiyordu.

"Cevap ver Potts, Luna iyi mi?"

"Ben.. üzgünüm Tony. Onu kaybettik."

İşte o anda, pencereden sızan küçük ışık ortadan aniden kayboldu. Karanlık, genç adamı sonsuza kadar esir almaya geldi. Bu zamana kadar taşıyamadıkları düşünceleri kucaklayan ay, artık bütün karanlığını kusmuştu.

Dolu gözleriyle savaşmayı, duyduklarıyla bıraktı. Gözleri önündeki minik bedeni bulmuştu. Islanan gömleği bedenini ürpertirken kısılan sesi mızmızlanmaya başlayan bebeği anında susturdu.

"Senin yüzünden." Sarışın kadın, kafasını eğip genç adamın kolunu tuttu.

"Tony, hayır."

Titreyen eli, kızarmış gözleri bebekten sapmadı.

"Sonumuz oldun."

Genç kadın bu defa adamın önüne atıldı. Bebek korkuyor muydu, ilgileniyor muydu bilmiyordu ama eğer adam devam ederse iyi şeyler olmayacaktı.

"Tony, onu korkutuyorsun."

Adam durmadı, girdiği şok dalgasıyla ne yaptığını fark edemiyordu, sadece bu kabustan uyanmak için haykırmak istiyordu.

"Onu sen öldürdün!" Acı haykırışı, bebeği ağlatmaya başlarken ses bütün odada onlarca kez yankılandı. Yaşadığı felaket, dönüp dolaşıp tekrar onu buldu.

"Kapa çeneni ve derhal burayı terk et!" Onu kendisine bir nebze olsun getiren Pepper, ağlayan bebeği susturmak için kucağına alırken acıyan bir bakış attı arkadaşına. Anthony daha fazla tahammül edemedi, kendini nükseden karanlığın arasında kaybetmeye hazır halde çıktı hastaneden.

Arkasında, herşeyden habersiz altını değiştirilmeyi bekleyen bir bebek bıraktı.


"Nereye gidiyoruz Pepp?" Kızıl saçlarını sallandıra sallandıra kaldırımda süzülen küçük kız, teyzesinin bahsettiği sürpriz için heyecanlıydı.

Sarışın kadın derin bir nefes alarak durduğu kapı önünde küçük kıza çömeldi.

"İçeri girince sessiz olmalısın. Ben 'tamam' diyene kadar konuşmak yok, olur mu? Aferin, önlüğünü düzelt, evet böyle iyi. Hadi, umarım işten çıkarılmam." Önündeki kadın doğruluğundan küçük kız, hemen elini kavradı. Sürprizin verdiği heyecanın yanında bu kadar tembihin yarattığı korku ister istemez onu dürtüklemişti.

Pepper kapıyı çaldığında içeriden işaret gelmesini beklemesine karşın sessizlik devam etti. İkinci bir seslenmeye gerek duymayıp hızlıca içeri girdi.

"Günaydın. Nasılsın?" Arkası dönük adam sadece başını salladığında kadın boğazını temizledi.

"Bir misafirin var, iki saniyeliğine arkanı dönmeni rica edebilir miyim?" Adam durakladı, elindeki tornavidayı sert bir şekilde masaya bırakırken küçük kız yerinde zıpladı.

Arkasını döndüğünde gördüğü yüz, donup kalmasına sebep oldu.

Durdu, baktı, sustu.

"Amaris, bu baban. Ona merhaba demek ister misin?" Pepper dostça gülümserken Amaris durakladı. Baba ne anlama geliyordu? Daha önce kendince babası olmamıştı, yapması gereken bir şey var mıydı?

"Merhaba." Demekle yetindi sadece. Ancak karşısındaki pek hoşgörülü davranamadı. Kızın yüzüne tiksintiyle bakarken arkasını dönüp odadan çıktı.

Pepper, kızın yanında olduğunu umursamayıp onu orada bıraktı. Yakışıklı adamı yolun ortasında durdurduğunda Amaris aralanmış kapıdan sessizce bakınıyordu.

"Onu görmezden gelemezsin, Tony." Genç kadın acıyla yüzünü buruştururken, Tony asla kendinden ödün vermiyordu.

"O bir katil ve ben yanımda bir katil istemiyorum. Git ve onu nereden aldıysan oraya bırak Potts."

O günden sonra Amaris Luna Grace, artık sıradan bir çocuk değildi. O değişmişti. Ne olduğunu tahmin bile edemediği kelimeler, babasının ağzından çıkarken sakince değişmişti.

Ve bunu kimse fark etmemişti. Yaşadığı travmalar, gördüğü kabuslar, duyduğu sözler belki sonsuza kadar onunla yaşayacaktı.

merhaba.

öyle çok büyük şeyler beklemeyin bu kitaptan. birden aklıma geldi ve öylece yazdım. sıkıntıdan yani.

luz de la luna || marvelWhere stories live. Discover now