Episode 27

1.3K 155 49
                                    

Lütfen okunan herkes vote kullanabilir mi, bir rica etmek istedim sevgili sizlerden..

Kafamı masadan kaldırırken pencereden sızan güçlü ışık gözlerimi kısmama neden oldu.

Aşırı derecede başım dönüyor, kafamı tutmakta zorlanıyordum. Bütün gece kitapları karıştırmıştım. Son üç yılda her gün yaptığım gibi.

Evet. Burada uyanalı üç yıl olmuştu. Uzayda süzüldüğüm iki yılı da sayarsak beş yıl. Koskoca beş yıl..

Önceden bir hayatım varken şimdi onlara ne olduğunu tahmin etmekte zorlanıyordum. Geri dönmek için neredeyse her yolu denemiş, her ihtimali gözden geçirmiştim ancak hayır. Elimde paralel Evrenler hakkında bir ton bilgiden başka birşey yoktu.

Bu yüzden geçen ay kendime bir labaratuvar inşa etmeye başlamıştım. Bitmek üzereydi ve ben bunu gelişen gücüme borçluydum.

Neredeyse her gün, her anlamda gücüme daha fazlası eklenirken, aklıma takılanlar yüzünden kendimi geliştirmeye fırsat bulamıyordum.

Gözlerimi kapatıp dilediğim her şeye sahip olabiliyordum. Defalarca yanıma babamı, Steve'i, Natasha'yı veya Peter'ı çağırmaya çalışmıştım ama olmadı.

Her ne kadar günden güne umudum tükenmeye devam etse de, asla pes etmeye niyetim yoktu. Bir gün buradan kurtulacağımı biliyordum. Hatta belki babam benden daha önce davranıyordu.

Beş yıl geçse bile, hâlâ beni bulmaya çalıştığından emindim.

Burada olduğum süre boyunca hakkında düşüncemin değiştiği tek şey annem oldu. İyi ki babamla daha fazla vakit geçirmeden ölmüştü. Böyle güç düşkünü bir kadının kendi yaşadığım dünyada sevdiklerine zarar vermesini izleyemezdim. Çocuğunun ölümünü bekleyip, ondan faydalanmak isteyen bir kadının kimseye faydası olmazdı.

Elbette bu dediklerimi her kelimesini bizzat yüzüne söyledim. Ama emindim ki kalbi taştandı. Ben acı içinde konuşurken o sadece gülüyordu.

Düşüncelerimden sıyrılıp elimdeki mitoloji kitabını kolumun altına alırken çıplak ayaklarımla dışarı çıktım. Üstündeki sabahlığı iki gündür hiç çıkarmamıştım. Etrafımdaki çiçekler geçtiğim yerlerde bana lanet okuyor gibi hissetmeme engel olamadım.

Anneme ve babçeme en yakın binaya yerleşmiştim. Her an aklıma takılacak herhangi bir şey için anneme ihtiyacım vardı. Çünkü o kadından nefret etsem bile buradan çıkış biletim sadece onun elindeydi.

Ve onunla konuştuktan hemen sonra sakinleşmek için koca bir bahçeye.

Çıplak ayaklarımla temas eden kızgın taş, nereden geldiği belli olmayan bir ışık kaynağı sayesinde ısınmaya devam ediyordu.

Alışmıştım ancak garip olduğu aşikardı. Nasıl hava alıyorduk, nasıl gece oluyordu, nasıl gündüz oluyordu anlamıyordum. Ama büyülü bir durumun içinde olduğumuz en aptal kişi tarafindan bile fark edilebilirdi.

Bir bahçenin yanından geçerken ağaçtaki elmayı hafif bir kuvvetle kurtarıp kitapta kaldığım sayfanın arasına koydum. Yavaşça annemin mavi suretinin olduğu bahçeye yürürken, bugünkü sorularımı sormaya hazırlanıyordum.

Gerçi gitmesem daha iyi olurdu. Her gün kendimi bir adım daha yaklaşmış hissederken içimdeki bütün umudu söndürüyordu. Aklıma benim cözümlerim için bile bir engel koyduğu gelse de, o kadar yorgundum ki buna müdahale edemiyordum.

Ancak önümdeki engelleri temizlemeden nasıl kazanacaktım, bunu da bilmiyordum.

Aslında delirmek üzereydim. Her ne kadar konuşacak yarı insan biri bile olsa, ki o kişi annemdi, bu bana hiç yardımcı olmuyordu.

luz de la luna || marvelWhere stories live. Discover now