episode 5

3.4K 244 172
                                    

"Sevmek mi? Şaka mısınız? Ba-yıl-dım!" Yaklaşık birkaç dakika önce benim olduğunu öğrendiğim odada defalarca tur atmıştım. Kirli beyaz duvarları, kocaman odanın bir ucunda uzun bir koltuk, yanı başında sade bir masa ve sandalye, hemen karşısında da simsiyah bir yatak vardı. Oldukça sade gözüküyordu. Odada dört kapı vardı. Bir tanesi giyinme odasına, bir tanesi banyoya, bir tanesi küçük kütüphaneye açılırken sonuncusu terasa açılıyordu.

Steve ile günboyu üssün etrafında dolaşmış, yorulunca geri dönmüştük. Döndüğüm anda buraya sürüklenmiş, gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum.

"Tarzını pek kararlaştıramadık, o yüzden sade bir şeyler seçmek istedik. Fazla siyah olduysa değiştirebiliriz?" Natasha, kararsız bir ifadeyle yanıma geldiğinde hızlıca kafa salladım.

"Kesinlikle hayır, aşırı ama aşırı iyi olmuş. Her şeyi bırakın, ilk defa kendime ait bir odam oluyor. Eleştiri yapmaya hakkım bile yok!" Herkes beğendiğim için memnun gözüküyordu.

"Hadi, bu katta daha fazla durmayalım. Tony bir terslik olduğunu anlamadan çıkmalıyız." Rhodey, sesini hafifçe alçaktarak konuştuğunda herkes onu onayladı.

Bu katta sadece babamın odası vardı, ve ben ondan izin almadan karşı odasına yerleşmiş bulunuyordum. Adeta adam beni kovsun diye uğraşıyordum. Wanda bu konuda sakin kalmam gerektiğini dile getirse de aklımdan çıkmıyor değildi.

Herkes odadan peşpeşe çıkarken, ben yatağımın üzerine yığıldım.

Oldukça rutin bir gün gibi hissetmiştim. Sanki her zamanki yaşadığım şeyleri yaşıyormuş gibi. Gün boyu sorun etmesem de, şimdi fark etmiştim.

Ne yapacağımı kestiremediğim sırada, ayaklarım benden izin almaksızın bedenimi peşinde sürükledi. Dün fazla üstelemek istememiştim fakat artık babamla konuşmalıydım.

Kimseye görünmeden sessizce iki kat aşağıdaki labaratuvara ilerledim. Büyük cam bir kapı arkasındaki aletlerle uğraşan babamı gördüğümde tüylerim diken diken oldu.

"Hadi ama Romanoff, konuyu kapattık zannediyordum!" Elindeki penseyi sertçe yere bıraktı. Hâlâ bana dönmemişti, Natasha olduğumu zannettiğini anladığım sırada kapı ardına kadar açıldı.

Fark etmemesini umarak içeri girdim, fazla geciktirmeden boğazımı temizledim. Olduğu yerde birkaç saniye kaldı.

Merak ediyordum, beni fark ettiği her yerde donakalıp duracak mıydı?

Kendini toparlandığını anladığımda hızlıca işine geri döndü. Konuşmadan nasıl beni buradan çıkaracağını düşünüyor olmalıydı.

"Beni sonsuza dek görmezden gelemezsin." Kendimi ele vermeden, oldukça sakin ama sert bir sesle konuşmuştum. Cevap vermedi.

"Beni sonsuza dek yok sayamazsın." Uzun bir bekleyiş, ardından kısa bir iç çekiş. Elindeki ıvır zıvırları bırakıp bana döndü.

Açıkçası, beklemiyordum.

Afallamamak için zor dururken, o an hayatımda ilk defa gözlerimin içine baktığını fark ettim.  Hayatımda bir kere gözlerimin içine baktığından şüphe ettiğim insan, durmuş dikkatlice bana bakıyordu.

"Ne o," kafası alayla beni işaret etti. "sıra beni öldürmeye mi geldi?" kendi ağzından çıkanlar, benim canımı acıtmak ister gibiydi. Farkında değildi ama yüzü benden daha acı bir hâl almıştı.

"Ne dersen de, karşında o yedi yaşındaki çocuk yok." Ona doğru bir adım attım. Kalbim daha da hızlanmıştı. Yerimde durmak istemiyor, koşa koşa kaçmak için hazır bekliyordum. Hâlâ gözlerime bakıyor, cevap verme lüksü göstermiyordu.

luz de la luna || marvelWhere stories live. Discover now