episode 4

3.5K 252 145
                                    

Uzun bir uykudan uyanmış, uykuya hasret gözlerinin kapanmaması için yıkamaya ihtiyacı vardı. Soğuk suyu yüzüne çarptığı an, uyandı. Buz gibi olan gerçekler yüzüne acıyla çarparken, artık gözleri istese de uyku için kapanmıyordu.

Uzun zamandır ertelediği gerçeklerle yüzleşme zamanı gelmişti.

Sorun şu ki, Anthony Edward Stark buna hazır değildi.

"Tony, iyi misin?" Babamın hareketsiz kaldığı otuz saniyeye aşkın bir sürede Steve endişelendiğini belli etmemeye özen göstererek ona seslendi.

Korkmaya başladığımda, ağzımı açıp araya girecekken bardağı masaya bırakıp başını salladığında susmak zorunda kaldım.

"Elbette, neden sordun yüzbaşı?" Kahve makinesinin filtresini değiştirip düğmesine bastı, odaya ölüm sessizliği hakimken Steve boğazını temizledi.

"Hiç, yani öyle." Batırmamak için ağzını kapattığında, babam hazırladığı kahvesini alarak yanımdan geçti.

Babam. Yanımdan geçti. Babam önümden geçti.

İtiraf etmek gerekirse, ilk defa babama bu kadar yakın olmuştum ve ister istemez kalbimin hızlanmasına engel olamadım.

O Steve'nin oturduğu koltuğun tam karşısındaki koltuğa oturunca, çaprazımda kaldı. Beni görmezden geliyordu, adım kadar emindim ki götürebileceği yere kadar beni görmezden gelmeye devam edecekti.

Gözleri Steve'i bulduğunda, bakışlarımı saklamadan ona bakmayı sürdürdüm.

Onu...özlemiştim?

Daha önce sadece bir kere gördüğüm yüzünü özlemiştim, bir kez duyduğum sesini özlemiştim.

"Ee, iddiayı biz kazandık o zaman Tony?" Sam pis bir şekilde sırıtırken babam bomboş bir ifadeyle kafasını ona çevirdi. "Vision için çözüm bulduk, senden önce."

"Wilson," yüzündeki bütün alaycılığıyla Sam'i hedef aldı. "ben oradan bakınca aptal gibi mi gözüküyorum yoksa sen oradan bakınca 286 IQ'mu göz önüne alamayacak kadar aptal mısın?" kurduğu cümleyi anlamaya çalışırken, Sam'in yüzü hafifçe soldu.

Galiba benim çözdüğümü anlamış, diğerlerine sizin bunu çözecek beyniniz yok demişti? Tamam, anlamadım ama bunu demiş olmalıydı.

En önemlisi burada olduğumun kesinlikle farkındaydı.

Ne yapacağımı bilmiyordum, yıllardır bu anı planlarken şu an oturmuş ölüm sessizliğinin ortasında öylece kalmıştım. Al, dedi içimdeki ses. Tam çaprazında işte. Bunca yıl bunu bekledin, neden susuyorsun? Bilmiyorum ki..

Natasha, tepki bile veremediğim o anda beni kurtarmak istercesine ayaklandı.

"Tony, seninle bir şey konuşmam lazım. Gelir misin?" Babam, kızıl saçlı kadının sözleriyle ayaklanırken kupasını en yakınındaki masaya koydu. Onlar aşağı kata inerken biz nefeslerinizi tutmuş gözden kaybolmalarını bekliyorduk.

Küçük bir kapı çarpma sesi duyduğumda, derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım. Şoktan olmalı, gözlerim kararmıştı ve hiç iyi değildim. Yüzümün bembeyaz kesildiğini fark etmiş olacak ki Rhodey, oturduğu yerden kalkmadan bana seslendi.

"Amaris?"

"Gelmeyecektim," dedim kendi kendime kızan bir sesle. "Onu rahatsız etmekten başka hiç bir şey yapmadım. Fazlalık gibiydim, beni görmedi bile." stresten buz kesmiş ellerim yüzümü kapatırken sakin kalmaya çalışıyordum.

luz de la luna || marvelOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz