episode 17

2.4K 195 114
                                    

"Daha iyi misin?" Peter kolumu omzuna sarmış yürümeme yardımcı olurken kendimi ondan ayırıp hafifçe kafa salladım.

Gerçekten tam ona ihtiyacım olan bir zamanda yanıma gelmişti ve bu bana aşırı iyi gelmişti.

"Daha iyiyim." Dedim sakince. Beraber merdivenleri çıktık, ben terasa giderken o üstündeki kostümü çıkarmaya gitmişti.

Yere serili battaniyenin üstüne hiç düşünmeden oturduğumda soluklanmak için nefes aldım. Her ne kadar buraya gelirken Peter beni taşımış olsa da, içime kocaman bir ağırlık çökmüştü ve nefes alırken bile onu taşıyamıyordum.

Kafamı kaldırıp sessizce onu beklemeye devam ederken arkadan gelen sesle kapıya döndüm. Elindeki iki kokusu burnuma gelen Melisa çayını görünce gülümsedim. Yanıma oturduğunda uzattığı çayı alıp hiç düşünmeden kafama diktim.

Bir süre çaylarımızı içip ikimiz de konuşmadık. Peter artık bardağı ile oynamaya başladığı zaman konuşmak istediğini anlamıştım. Geç olmadı, hemen  arkasından boğazını temizledi. Ama onun konuşmasına izin vermedim. Battaniyenin üstüne boylu boyunca uzanıp üzgünce gülümsedim.

"Sizi takip etmem gerekti-yani Bayan Romanoff öyle istedi." Dediğinde gülümsemem büyüdü. Geldiğimden haberi yoktu, aşağı inip ona gözükmeliydim ancak o kadar yorgundum ki buna bile halim yoktu.

"Nasıl her seferinde beni kurtarmak için vaktinde orada olabiliyorsun?" Dedim hiç düşünmeden doğrularak. Gözlerini karanlık gökyüzünden çekip bana doğrulttu. Gözleri hafifçe kısıldı. Sanki o da bunu anlamıyor gibiydi.

"Nasıl her seferinde beni kendine böyle çekebiliyorsun?" dediğinde söylediği şeyin ilk bastsa ciddiyetini kavrayamayıp şakaya vurdum. Elimi sallayıp,

"Amaris'im ben."

Fakat sonra durakladım.

Ne anlamda söylediğini anlamaya çalışırken panikledim. Yüzüne dikkatlice bakmaya başlarken bir sorun olmadığını fark ettim. Sakince kafamı omzuna yasladım. Yorucu ve ayni zamanda bugün herzamankinden daha da şüpheli bir gündü. Kafamın karışmasını umursamadım. Aklımdan geçirirken bile saçma olduğunu hissediyordum.

"Her şeyi duydun, değil mi?" Dedim konuyu değiştirmek amaçlı. Boğazını temizledi, hafifçe kızardığını hissediyordum.

"Üzgünüm, size özel kalmalıydı." Dedi suçlu bir edayla. Kafam omuzundayken sıkıca sarıldım.

"Sorun değil. Aksine bu bana iyi hissettirdi. Sence de şaka gibi değil mi? Kendimi o kadar affettirme çabalarımdan sonra beni yok saydı. Üstüne haftalar sonra herşey düzelmeye başlamışken tekrar karşıma çıktı. Bende böyle bir ders vermek istemiştim..sence, üzüldü mü?" Son cümleyi söylerken sesim hafif kısıldada kendimi toparladım. Peter bir süre sessiz kaldı. düşünüyor gibiydi. Pür dikkat onu bekledim.

"Sen ondan daha çok üzülmediğine emin misin?" Diye sordu merakla. Omuzunda dururken geri çekildi. Kafam hafiften düşse de hızlıca silkelendim. Dedikleriyle, öylece ona bakakalmıştım.

"Ne?"

"Duydun işte." Dedi sıkıla sıkıla. Birden sınama kadar olmuş her şey bomboş zihnimi taskrma derecesine gelecek kadar doldurdu.

"Amaris, olanları düşün. Seni senden iyi tanıyorum. Kendini Bay Stark'ın yerine koymadan duramıyorsun. Ya o bana böyle bir şey yapsaydı diye düşünürken için içini yiyor." Saatler önce derinlere gömdüğü dusuncelerin tekrar gün yüzüne çıkınca öylece kalakaldım.

Haklıydı, beni benden daha iyi tanıyordu.

Tony'nin mezardan çıktığı andan beri yaptığım şeyin büyüklüğünü düşünüp kafayı yiyor, onun yerinde olsam yapabileceğim şeylerin büyüklüğünü düşünüyordum.

luz de la luna || marvelWhere stories live. Discover now