4. AV VE AVCI

252 51 96
                                    

Beni kaçırmamış, bir depoya zincirlememiş ya da öldürmemişti. Doğrudan hastaneye gelmiştik hem de hiç sapmadan.

Ne büyük iyilik meleği ama değil mi?

Doktorun odasından çıktığımızda, elim sargıya alınmıştı ve üstünde bir ton merhem yazan reçetem olmuştu.

Aman ne hoş.

Atelleri, alçıları, ilaçları özellikle de hastaneleri hiç sevmezdim. Ayrıca şu an elimin bu halde olmasına sebep olan adamdan ise çok daha fazla nefret ediyordum. Nasıl olur da elimi incitecek kadar taş kafalı olabilirdi?

Gelecek saldırıyı önceden farkedip dişlerini sıkmıştı pislik!

Onu beklemeden asansöre yöneldim. Onunla aramızda geçen gereksiz ilişkiyi kesmenin tam sırasıydı.

"Meva?"

Bana seslenince ona sinirle baktım. "Bak, beni hastaneye de getirdiğine göre artık seninle bir bağlantım kalmadı. Düş yakamdan Şeytan!"

Gülümsedi. "Bir kahveye ne dersin? Sinirlerin gerilmiş gibi?" Dediklerimi umursamamıştı bile.

Tanrı aşkına! Karşıma geçmiş pişkin pişkin sinirlerimin gerildiğini, söylüyordu. Sinirlerim onun yüzünden gerilmişti. Onun yüzünden!

"Anladık yarım akıllısın da sağır değilsin ki! Sana düş yakamdan diyorum, sen kalkmış kahve diyorsun!"

"Evet, kesinlikle kafeine ihtiyacın var. Gel de sana bir kahve ısmarlayayım kafeteryada," dedi ellerini ceplerine koyup beni izlerken. Ona hayretle baktım. Adam beni duymuyordu bile. Tek yönlü hat gibi kendi kendime konuşuyordum. "Harbiden taş kafalının tekisin sen!" Başımı inanamayarak iki yana salladım.

Oflayarak düğmesini kırmama ramak kalmasına rağmen gelmeyen asansörün kapısına tekme attım.
An itibariyle hastanenin asansörlerinden de nefret ediyordum!

Sırıttığında ona öyle bir baktım ki eliyle ağzına hayali bir fermuar çekmek zorunda kaldı. Ben o fermuarı onun gırtlağına çekecektim biraz daha zorlarsa.

Merdivene yöneldim mecburen. Peşimden gelmemesi için ayağının takılıp düşmesini dilerken bende o şans olmadığı için tabi ki öyle bir şey olmadı ve ayak sesleri bana yetişti.

Ne tatlı. Bir sapığım olduğu yetmiyormuş gibi bir de beni takip eden bir sapığım olmuştu!

Aslında Meva, sapıklar zaten insanları takip ettikleri için onlara sapık denir.

Gözlerimi devirdim. Amma zekisin ya sen tabi.

"Peşimden gelmeyi kes!"

"Bunun olmayacağını ne kadar çabuk kabullenirsen o kadar iyi bir ilişkimiz olabilir. Biliyorsun, sana söylemiştim. Sende bana ait bir şey olduğu için peşini bırakmam mümk-"

Cebimdeki mendili ağzına tıkadığımda kocaman açılan gözlerle ağzındaki mendile ve sonra bana baktı.

"Sana ait olan bez parçanı ve yarım aklını da aldığına göre şimdi hayatımdan çekip gidebilirsin! Hesabımız kapandı mı? Ödeştik galiba! Konuşmayacak mısın? Tanrı'ya şükürler olsun ki konuşamıyorsun! Oldu o zaman kendine iyi bakma. Umarım merdivenlerden yuvarlanıp taş kafanı yararsın. Bir daha görüşmemek üzere."

İyi dileklerimi sıraladıktan sonra onu mal gibi ardımda bırakıp gidecekken kolumdan tuttu ve beni kendine çekti nazikçe.

Ağzındaki mendili çıkarıken gülmekle öfkelenmek arasında kalmıştı.

"Sen az önce ağzıma mendil mi tıkadın?" dedi inamayarak.

Gözlerimi inatla gözlerine diktim. "İdrak edemediysen ya da az önce olan şey egona zarar verdiği için kabullenmekte zorlandıysan yine ağzına mendili tıkabilirim!"

HYPERİONWhere stories live. Discover now