16. BÜYÜK BALIK VE KÜÇÜK BALIK

119 30 16
                                    

Gözlerimi yumup derin derin soluklandım.

Biliyordum. Üzerimden gelen kan kokusunun ve bunu takip eden tatminlik hissinin normal olmadığını biliyordum. Ben ve benim gibi bir on kişinin toplattırıldığı binalar zaten bunun için bizi eğitiyordu. İçimizdeki canavarı büyütelim diye. Onlara göre herkes içinde bir canavarla doğradı. Bazıları o canavarları zincirler ve terbiyeyle eğitirdi. Bazıları iste o canavarlara zincirlerini kırmayı ve yaklaşanın kanını akıtmayı öğretirdi. Onlara ve baş köpeklerine hizmet edelim diye.

Ben şanslı olanlardan mıydım şanssızlardan mıydım bilmiyorum hala ama zincirlerini kırıp eğitenlerin kanını akıtarak kaçan tek kişiydim.

Kaçmama rağmen içimdeki canavara, Ateş'e tutsaktım.

Çok net hatırlıyordum. Bana bağırıp çağıran, tüm çocukları 'eğitim' den geçiren o pis suratlı adam beni bir odaya itmeden hemen önce yine o iğneyi yapmıştı boynumdaki şah damarına.

Bu iğnelerin vurulduğu çoğu çocuğun gözlerimin önünde ağzından köpükler çıkarıp, titreyerek can verdiğini de görmüştüm ama bana bir şey olmuyordu. Neden bilemesem de bana her bu iğneyi vurduklarında gözlerim daha iyi görüyor, beynim çok daha çabuk çalışıyor ve reflekslerim bile aşırı derecede hızlı oluyordu.

Bana Ateş ismini vermişti bana atanan özel eğitmenlerden biri. Saçlarımın kızıllığından da olabilirdi ama o ismim gibi güçlü, yakıcı ve asla diz çökmeyen birine dönüşmemi istiyordu. Dönüşmüştüm de ama o bunu görememişti.
Çünkü git gide ısınan binada cayır cayır yanmıştı.

Beni ittiği odada yalnız değildim. Biri daha vardı içeride. Demiştim ya. Dünyaya salınmış iblisler gözlerinden anlaşılırdı. O anda, o adamın bir iblis olduğunu anlamıştım.

Bu bir dersti. Ölümcül derslerden sadece biri. Ya sağ çıkardın ya da ölü. Asla kurtarmaz, yardım çığlıklarını duymazlardı. Güçlü, zeki ve çıkış yolu bulan kişi dersi geçerdi.

Benimde derslerimden biri buydu. Kapının kilit sesini işittim. Aklımdan kapıya koşup yumruklamak geçti ama sonra bundan vazgeçtim çünkü sonuç vermiyor üstüne bir de yumrukladıktan sonra, dersten sağ çıkarsan eğer, bunun için ceza alıyordun.

Ölmek ne demek ya da yaşamak ne demek bilmiyordum. Ben sadece dersleri geçmeye odaklanıyordum.

Etrafıma bakındım. Beyaz bir odaydı. Küçük odada hiçbir şey yoktu. Kahrolası hiçbir şey!

Bu adamın bana neler yapabileceğini zihnimden geçirdim. İşkence edebilirdi. Dövebilirdi. Ya da... Ya...İsmini Hare koydukları, sessiz kıza yaptıkları gibi ona tecavüz edebilirlerdi ve kız ellerinden kendini kurtaramadığı için dersi geçemediğini ilan ederlerdi.

"Onursuz ve başarısız bir ölümle sonuçlandı 9650 numaralı eğitilmişin dersi. Cinsel Konuda Kendini Koruma ve Acı Eşiğini Düzene Sokma Eğitiminden kaldı. Bağırdığı ve karşı gelemediği için on saat, beş dakika, elli dört saniye süren dersten canını kaybederek çıktı." Başeğitmenin gözlerinde kaybedilmiş dersin sahibine karşı bir tiksinti ifadesi oluşmuştu ama kaybetmiş eğitilmiş artık bunu umursamayacağı ve hissetmeyeceği bir yerdeydi.

Tek dileğim bu dünyadan daha güzel bir yerde olmasıydı. En azından içimde, bunu dileyebilecek kadar masumluk vardı.

Bahçeye çıkarılmış ve bu konuşmayı dinleyen diğer çocuklara baktım. Onlar benim gibi başeğitmenimiz olan Işıl öğretmene değil, onursuzca öldüğü söylenen Hare'nin - burada isimle çağırılmazdın. Bileğindeki damgadaki sayıyla çağırılırdın - yani 9650 numaralı çocuğun tanınmayacak halde olan çıplak bedenine bakıyordu.

HYPERİONWhere stories live. Discover now