5. KANLI KUMAŞ

193 43 63
                                    

Tam bir hafta boyunca onun eskiden oturduğu masaya artık diğer insanlarda oturmaya başladı.

O...yoktu.

Gelmiyor, beni izlemiyor ya da alayla konuşup sinirlerimi bozduktan sonra aptal gibi sırıtmıyordu. Onu da diğerleri gibi başımdan atmıştım. Artık bir sorunum kalmamıştı. Tabi arada masasına bakıp başkalarını görmem, bazen söylediği şeyleri düşünmem ve hangi ara ceketimin cebine koyduğunu bilmediğim o basit bez parçasını komodinin üzerine fırlattıktan sonraki her gün kendime atmam gerektiğini hatırlatıp atmayı unutmam dışında.

O, hiç bunu dile getirmese dahi kim olduğunu açık etmişti. Hyperion'da bulunduğum zamanlarda adını sıkça duyduğum ama asla yüzünü göremediğim ve işin aslı umursamadığım kişiydi.

Umursamamın sebebi ise eğer orada kalmayı sürdürseydim ondan ve üstlerinden bile daha nüfuzlu ve güçlü olabileceğimi bilmemdi.

Bu kendini beğenmişlik filan değildi. Bunun olacağını biliyordum. Ateş'le kimse baş edemezdi.

Hiç kimse.

Ben bile.

Bizi bir araya getirenin bir tesadüf olmasına asla inanmıyordum. Bizim gibilerin hayatlarında tesadüfler olmazdı.

Evet, ben ve o uzak durulması gereken şu insanlardandık.

Kameralardan da hiçbir şey çıkmamıştı. Son bir haftayı iyice izlemiş, hiçbir dakikasını kaçırmadan, evimde ayaklarımı sehpaya uzatarak izlemiştim.

Bir daha Alp Kaya'yı ya da uyuşturucu kullanan bir kaç kişinin torbalarında o sembolü görmediğim gibi bu sıkıcı film faslı bittiğinde de elimde sadece bol bol dikizlendiğim görüntüler kalmıştı.

Alp'i umursayıp varlığını fark ettiği tek an Alp'in gelip benimle konuştuğu andı.

Ayaklarımı koltuğun arkasına yaslayıp başımı aşağı çevirerek televizyon ekranını tersten gördüğüm anlardan birinde - artık sıkıntıdan kanepede türlü türlü şekillere girmeyi öğrenmiştim - gözüme takılan şey, kavga sırasında ayağa kalkarak beni izlemesiydi. Hayır, telaşlı değildi. Kavgaya dalıp beni çekmek için kalkmamıştı yerinden. Biliyordu. Benden emindi. O kavgada kaybetmeyeceğimi bilir gibiydi. Bu yüzden ben kavgaya atlarken gülümsemişti.

Sadece son anda her nedense bir anlık dikkatsizliğime kurban gitmeyeyim diye saniyeler içerisinde kalabalığı aşıp beni o sandalyeden kurtarmıştı.

Benim dünyamda ve bakış açımda, bir yerlerde durup kavga edişimi gözlemlemek nasıl hiç tuhafıma kaçmıyor hatta normal geliyorsa bir anda kolumdan çekilerek, birinin başımı koruyarak kavgadan uzaklaştırması da bir o kadar tuhafıma kaçarken bana çok yabancı geliyordu.

Emindi! Lanet olasıca o sandalyeden bile saliselik bir hızla kurtulma şansımın olduğunu biliyordu üstüne üstlük sandalyenin şiddetinin beni öldürmeyeceğinden de şüpheli olduğunu biliyordum!

İyi de neden canımı önemsiyormuş gibi davranıyordu?

Neden kontrolünü kaybedip kavgadan beni çıkarmıştı?

Aptal herifin bile bana sokakta bu kadar bağırmasının sebebinin aslında kendisine olan öfkesi olduğunu daha yeni fark etmiştim. Neden engel olduğunu ya da bir anlık kontrolünü kaybedişini neye bağlayacağını kendisi de bilmiyordu.

Kontrolümüzü kaybetmek diye bir şey olamazdı.
Biz mükemmel ve gıcır gıcır makinelerdik.

Eğer cidden niyeti beni herhangi bir tuzağa düşürmek olsaydı kendi kimliğiyle ilgili uzaktan yakından konuşmaz, kendini temize çekebilecek kusursuz bir senaryo çizebilirdi. Hem de kanıtlarıyla birlikte.

HYPERİONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin