46. PARAMPARÇA NEFRETİN KESİLEN SOLUKLARI

65 12 12
                                    

Yavaşça hücrenin kapısını araladım.

Ses çıkarıp çıkarmamakta tereddüt yaşayarak bir kaç saniye orada dikildim. Aciz gözlerim kırk iki gündür olduğu gibi ilk sahibine döndü. Yine ruhsuz, siyah gözler duvarı izliyordu.

O can alıcı kadından geriye sadece dağılmış saçlar, uykusuzluktan kızarmış, altları siyahlamaya başlamış gözler ve zayıf bir beden kalmıştı. Korku dolu adımlarımı ona doğru attım.

Ne tuhaftı?

Bu odaya onca gün boyunca her girişimde dizlerim titriyor ve ruhum ona doğru gidiyordu. "Meleğim?" Bana bakmak yerine sadece duvarı izledi. Bende umutsuzca yine seslendim...ama ne var ki sesim onun zihnen gittiği yere ulaşmadı her zamanki gibi. Pes ederken gözlerimden bir iki yaş süzüldü. Yatağa doğru ilerledim. Nefesimi tuttum ve eline uzandım. Buz gibi parmakları tepkisiz kaldı.

Ruhum elinin soğuğunda kayboldu.

Hücre o kadar soğuk değildi ama o, donuyormuş gibiydi. "Benimle konuşmayacak mısın?" Sesim nasıl da güçsüz, cesaretsiz çıkıyordu ama. Kendi acizliğime gülmeden yapamadım. Korkusuzluğumu, gözü karalığımı ve düzenimi yitirmiştim sanki. Artık korku dolu, diken üstünde ve kapana kısılmış haldeydim çünkü Meva yoktu. Ben, o olmadığı için yönümü şaşırmış vaziyetteydim.

Onunla son kez karşılaştığımız o yerde söylediği her söz geceleri, sabah uyandığımda, iki lokma yediğimde ve nefes aldığım her saniye zihnimin içinde dönüyordu. Kalbimin hemen yanındaki yara izi iyileşmişti ama sanki o kurşun hala oradaydı. Hiç çıkmayacak, hiç kurtulamayacaktım. Bana hep o tetiğe zorla basmamı sağladığı o anı ve silahın soğuk tenini hatırlatacaktı.

Etime, kemiğime ve her zerreme kadar acıyordum. Öyle ki onun bu halde olmasına rağmen benim nefesimi rahatça alıp vermem kanıma dokunuyordu. O iğrenç, aşağılık kanıma dokunuyordu. Böyle anlarda nefesimi tutuyordum. Bazen bu beş dakika oluyordu. Bazen çok daha fazla. Bilincimi kaybetmenin eşiğine geldiğimde daha yeni nefesimi dışarı salıyordum. Şimdi ölemezdim. O bu haldeyken olmazdı.

Meva'yla saatlerce konuşuyor, özürlerimi sıralıyor ve bazen de yalvarıyordum ama tepki vermiyordu. Boş gözlerinin gücümü nasıl yıktığının farkında değildi. Çenemi sıktım daha fazla gözyaşı dökmemek için. Gözlerim yanıyordu. Kırk iki gündür bir dakika bile uyumamıştım. Tek yaptığım günleri ve saatleri saymaktı. Elimle yüzümü sıvazladım.

Siyah gözleri parlamaya başladı. Renkler birbirine girdi. Ciddiydim. Mor, beyaz, gri, mavi, sarı ve daha fazlası bir girdap olup göz bebeklerinde kıvılcım gibi parladığında canı acıyormuş gibi inledi ve uzun zincirli kelepçe takılmış elleriyle başını tuttu.

Korkuyla yutkundum ve yerimde doğruldum. Ne oluyordu ona?

Ellerimi uzatıp başından çekeceğim sırada ileri geri sallanmaya başladı. Elimden kaçtığının farkında değildi. Gözlerim kocaman açıldı. Bir adım gerilediğimde Meva sallanmayı ve inlemeyi kesti. Titreyen ellerini yavaşça başından çekti. Gözleri eski siyahlığına kavuşmuştu.

Zihnindeki biri...bir şey varlığımı hissediyordu.

Ensesine yerleştirdikleri şey yüzünden oluyordu bu.

Korkunçtu.

Yatağı sarsmamaya özen göstererek yanına oturdum. "Başımı dizlerine yaslayabilir miyim Meva?" dedim çaresizce. Bana tepki vermedi. Ona dokunursam yine acı çekmesinden korkuyordum. Sevdiğim kadına dokununca o acı çekiyordu!

Bu nasıl bir eziyetti böyle? Ne zaman bitecekti? Ne zaman geri gelecekti Meva bana?

Meva belki de bana hiç geri gelmeyecekti...

HYPERİONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin