62. YAKAN SINIRLAR YANAN SIRLAR

27 5 2
                                    

Odanın önünden geçerken açık kapıdan dikkatimi çeken şeye çevirdim gözlerimi. Savaş Dolunay'ın uyuduğu yatağın başında onu izliyordu.

O an başka bir şey daha fark ettim. Dolunay uyumuyordu. Uyuyormuş gibi yapıyordu. İçimden gülümsedim. Biraz ortalığı karıştırmak gerekiyordu. Açık kapıyı çalıp içeri girdiğimde Savaş bana baktı.

"Ne yapıyorsun oğlum bu odada?"

"Ne yaptığım çok bariz değil mi? Onu izliyorum. Uyuduğu zamanlar o kadar saldırgan olmuyor. Küçük bir kız çocuğunu anımsatıyor Dolunay bana." Dalgınca onu izliyordu. Dolunay tepki vermemek için uğraşsa da yanaklarına renk geliyordu.

"Onu gerçekten seviyorsun değil mi Savaş?" Küçük neşterciğin saçlarını yüzünden geri çekerken gülümsüyordu. "O kadar belli oluyor mu?" Güldüm ve meraktan tırnağıyla oynayan Dolunay'ın eline baktım. "Hem de nasıl belli oluyor. Kör bir insan bile anlar bunu," dedim Dolunay'ın anlayacağı şekilde. Tırnağıyla oynamayı durdurduğunda içinden bana küfürler saydırdığına emindim. Dışarı hiç yansıtmıyordu doğrusu.

"Onu sevdiğimi nasıl anladım biliyor musun? O silah başına tutulmuş olduğu halde yüzünde tek bir korku emaresi yoktu. Tıpkı Oktay'ın karşısına dikildiğinde olduğu gibi. Oysa benim ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu."

"Bunları ona söyledin mi?" Güldü. "Delirdin mi? Söylersem beni sikimden tavana asar. Hiç şansım yok. O daha fazla incinmek istemiyor ve bunu söylemekte o kadar haklı ki. Şu durumumuza baksana." İki eliyle etrafımızı gösterdi. "Kahrolası boktan bir durumun içindeyiz ve sonumuz bile belli değil." Bunları dinledikten sonra içimdeki eğlenme isteği azalmaya başladı. Benim yüzümden hiçbirinin hayatı bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Kurtulsak bile - ki kendimi kurtaramasam bile onları kurtarmak için elimden geleni yapacaktım - ruhlarında ağır bir hasar kalacağı barizdi.

Omuzunu sıktım. "Sizi de bu...cehenneme sürüklediğim için özür dilerim Savaş. Eğer isterseniz size güvenli bir yer ayarladıktan sonra gidebilirsiniz, biliyorsun."

Kaşlarını çatarak bana baktı. "Saçmalama Arez. Hiçbirimizi sen sürüklemedin. O nemrut suratlıya gıcık olsam da buraya bir amaç uğruna geldik hepimiz. O yüzden dert etme. Sende kastettiğimin öyle bir şey olmadığını biliyorsun."

Omuz silktiğimde Dolunay itirafların şokuyla yüzünü sabit tutmakta zorlanıyor gibi duruyordu. Onu bu dertten kurtarmam gerektiğini düşündüm. "Savaş sen az önce beni sikimden tavana asar mı dedin?" Dolunay ne yapacağımı anladığında bana orta parmağını çekti Savaş'ın görmediği taraftan.

"Evet. Aynen öyle yapar."

"Hmm. Dolunay onu sikinden tavana asabileceğin halatlar garajda olmalı. Eminim bu görüntü çok komik olacaktır."

"Ne?" Savaş kocaman açılmış gözlerle Dolunay'a döndü. Dolunay bir gözünü açıp bana ters ters baktı. "Ne kadar pislik bir insan olduğunu daha önce söyledim mi? O çeneni kapalı tutsan olmazdı değil mi?" Sırıttım. "O zaman bu odaya girme amacımı tamamlamamış olurdum." Kapıya yönelirken afallayan Savaş'ın sesini duydum. "Sen...uyanık mıydın? Lütfen beni pipimden tavana asmayacağını söyler misin?"

Dolunay'dan dolayı pipi olan aleti için endişelenmeye başlamıştı bile. Kahkaha atarak odadan çıktım ve kendi odam bellediğim Ateş'ten uzakta kalan koridorun sonundaki odaya girdim. Bu odayı yatmak için kullanmıyordum çünkü zaten uyuyamıyordum. Kendi güvenlik sistemimi kurdurmuştum bir gecede. Duvara monteli büyük ekrandan evin Oktay'ın dahi izlemediği kısımları izleniyordu ve şu an Ateş Aiden'la antreman yapıyordu alt katta. Daha fazla ekrana bakmak istemiyordum.

HYPERİONWhere stories live. Discover now