YENİLGİNİN CESET ASILMIŞ NAMLUSU

43 10 1
                                    

20 GÜN ÖNCE

Büyük bir çıkmazdaydım. Sinirlerim, düzenim, düşüncelerim, hislerim ve ruhum bombok bir durumdaydı!

Meva, hala aynıydı.

Buradaydı...ama değildi de. Onunla saatlerce konuşuyor bir şeyler anlatıyordum ama bir duvarla konuşmaktan farksızdı. O günden sonra tek kelime bile etmemişti.

Açıkçası Meva'dan artık çok daha fazla korkuyordum.

Herhalde bağırıp çağırdığında ve çıldırmış gibi davrandığı o akşamda bile bu kadar korkmamıştım. Bazen hepimizi bu şekilde oyuna getiriyor, diye düşünüyordum ama sonra bakışlarındaki boşluk beni kendime getiriyordu. Onun bu halinin nasıl ve ne zaman düzeleceğini bilmiyordum. Yanına kimseyi almama kuralı hala devam ediyordu. Yemeğini, ilaçlarını ve temizliğini bile ben yapıyordum.

Doğu ve Dolunay elbette gerçeği bilmediklerinden durumdan memnun değillerdi. Fakat Doğu az çok bir şeyler bildiği için susuyordu, Dolunay ise gitgide artan bir öfkeyle bana hep kan kusuyordu. Ona tahammül etmek her geçen gün daha da zorlaşıyordu.

"Arez artık ye şunu!"

Düşüncelerimi dağıtan Yonca'ya bir bakış attım ve önümdeki tabağı ittim. "Aç değilim."

Yonca bana ölümcül bir bakış attı. "Gerekirse kaşığı zorla ağzına tıkarım!" dedi sertçe ve tekrar tabağı önüme itti. Baktığınızda şirin mi şirin küçük bir kadın görüyordunuz lakin öfkelendi ya da bir şey için inat etti mi o şirin kadın canavar kesiliyordu.

Kaşlarımı çattım ve tabağı yine ittim. "Yemeyeceğim, dedim Yonca! Uzatma!" O da kaşlarını çattığında gözleri bahsettiğim inatla parladı ve tabağı önüme, masanın ucuna kadar itti.

"Bana bir keresinde ne dediğini hatırlıyor musun?"

Aslına bakarsa hatırlamıyordum. Hatırlamadığımı anladığından olsa gerek devam etti.

" 'Eğer karşındaki kişiye bir şey yaptırmak istiyorsan asla pes etme. Eninde sonunda direnci düşecektir. Şimdi, o tabak bitecek. O kadar," dedi kontrollü ve etkili bir sesle.

"Gerçekten bazen sana çok fazla şey öğrettiğimi düşünüyorum." Yüzünde hiçbir değişiklik olmadı ve rahatsız edici bir şekilde gözlerini gözlerimden hiç ayırmadı.

En sonunda kazanan o oldu. Ofladım ve kaşığı aldım. Gözleri zaferle parlarken gülümsedi ve saçımı okşadı.

"Aferin evlat. Yemekten sonra bir çikolatayı hakettin." Savaş ve Doğu sırıtırken Yonca'nın elini ittim.

Dolunay kollarını göğsünde kavuşturmuş bakışlarını üstüme dikmişti. Bir kaşığı zorlukla yuttum, gözlerindeki kin yüzünden. Yine ağzını açtı ve zehirli laflarını üzerime saldı. "O, aşağıda öyle bir haldeyken nasıl burada oturmuş yemek yiyebiliyorsunuz?" Çoğul konuşmasına rağmen sadece bana bakıyordu.

İç çektim. Hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Kaşığı bırakıp bakışlarımı Dolunay'a diktim. Cevap vermeyip sadece baktığımı anlayınca daha da sinirlendi. "Ne o? Sesini çıkaramıyor musun? Eh, bende bu kadar rezil bir insan olsam kendimi savunacak bir kelime bile bulamazdım."

"Dolunay şunu keser misin?" Dolunay sinirleri bozuk bir şekilde güldü ve Doğu'ya döndü. "Sen hiç ağzını açma bile. O her şeyden haberin olduğu halde çıt çıkarmayıp bu ahlaksızın yanında durduğunu öğrenince o zaman göreceksin!" Doğu kaşlarını çattı ve bakışlarını kaçırıp su içti.

Masadan ve özellikle benden ses çıkmayınca Dolunay elinde tuttuğu bardağı yere fırlattı. Aklıma Meva'nın beni o kızla gördüğü gece elinden düşürdüğü bardak geldi.

"Siz ne vurdumduymaz ne boktan insanlarsınız be! Onu bir köpek gibi aşağı zincirledikten sonra bir de eğleniyorsunuz! Alt katta yatan ölü gibi biri var! Bunun tek sebebi ise sensin!" Parmağını bana çevirdi.

Dişlerimi biledim. "Sınırlarını zorlama Dolunay! Düzgün konuş Meva'dan bahsederken."

Öyle bir hışımla kalktı ki oturduğu sandalye devrildi.  "Sınırlar öyle mi?! Bunu bir insanı evcil hayvanıymış gibi aşağı kilitleyip sınır tanımayan bir orospu çocuğu mu söylü-" Elimi öyle sert bir şekilde masaya vurdum ki bağırışıyla birlikte bir tabakta masadan düşüp kırıldı. Ayağı kalktım ve Dolunay'ın dibinde durdum. Savaş damarıma basanlara ne yaptığımı bildiğinden kolumu tuttu. "Arez..." Kolumu elinden kurtarırken adımı dahi unutturan öfkeyi damarlarımda hissediyordum.

Dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı. "Sen kimsin peki Dolunay? Madem Meva'yı bu kadar seviyordun sınırlara saygı duyuyordun, neden sevgilisinden hamile kaldın?" Sözlerim birer ok gibi ona çarptığında yüzü kelimenin tam anlamıyla dondu.

Herkes gözlerini kocaman açarak bana bakıyordu ama umrumda değildi. Öfkem gün yüzüne çıktığında gözüm hiçbir şey görmüyordu. Özellikle eğer yarasını biliyorsam asla durmazdım.

Ve Dolunay bir aydan fazladır bu öfkeyi bileyip duruyordu.

Suratıma tokat atacağı sırada bileğini tuttum.  "Sen cidden aşağılık herifin tekisin ve onun tırnağını bile haketmiyorsun!" dedi nefretle ağlamamak için direnirken. Bileğini elimden çekti.

"Bana bak, kızım! Meva ölmedi! Artık ona 'O' yada 'O kız' demeyi kesip ismiyle hitap etmeye başlarsan iyi edersin. Ayrıca sesini de artık kes yoksa neler olacağını ben kestiremiyorum!"

"Ne yaparsın? Lafların işe yaramayınca kaba kuvvet mi kullanırsın?! Hadi! Elinden geleni ardına koyma! Senin gibi bir pislikten korkmuyorum!" Belimdeki silahı daha ne olduğunu anlamadan alnına dayadım.

Yonca'dan ufak bir çığlık geldi ve Savaş'la Doğu ayaklandı. Dolunay ise gözünü kırpmadan beni izliyordu.

"Seni bir daha uyarmayacağım. Kapa çeneni Dolunay," dedim kısık sesle.

"Arez ileri gidiyorsun!" dedi Doğu. Savaş Dolunay'ın yanına geçti. "İndir o silahı!" Onları umursamadım.

"Ona da böyle mi yaptın da vuruldu?" dedi Dolunay. "Ya da şöyle söyleyeyim, daha kaç kadına acımadan silah doğrulttun? Biliyor musun Şeytan?" dedi gülerken. Bir kaç yaş süzüldü gözlerinden.

Tetikteki parmağım kasıldı ve buz gibi oldu. Gözlerimin önüne kanlı beyaz elbise gelince parmaklarım bembeyaz kesildi. Namluyu alnına bastırdım. "Sus! Sus!" dedim dişlerimin arasından. Söylediklerindeki doğruluk payı canımı yakıyordu.

"Susmayacağım! Onca kızın ruhunu paramparça eden sen, asla mutlu olamayacaksın. O seni asla affetmeyecek. Asla." Gözünden düşen yaşları elinin tersiyle sildi ve namluyu güçsüzleşen elimden çekip masaya fırlattı. Onun elinde bir silah yoktu ama onun namlusundan ceset sarkıyordu. Yenilgiyle iç çektim. Öfkem tuzla buz olmuştu. Şimdi ise saf burukluk ve korkuyla dolmuştum. "Sanırım haklısın," diye fısıldadım ve zorlukla mutfaktan çıktım.

O beni asla affetmeyecekti. Asla.

HYPERİONWhere stories live. Discover now