27. VİŞNE BAHÇESİ'NİN SON PERDESİ

98 25 26
                                    

Burayı biliyordum.

Kocaman bir konferans salonuydu. Bu koferans salonunda dönen baloların, konuşmaların, tiyatroların asıl sebebinin de bambaşka bir şey olduğunu çok iyi biliyordum. Bu yüzden buradaydım ya. Simsiyah bir gece elbisesinin içinde herkes gibi taktığım maskemle en arkadaki özel locadan aşağıdaki tiyatroyu izliyordum.

Vişne Bahçesi oyunun ne kadar ironik olduğunu herhalde bu salonda anlayan tek kişi bendim. Çünkü zaten salonda sadece altı yer doluydu. Hepsi de özel localardan oluşmaktaydı. Ben ise buraya sarı gözlü, adı Xander olan bir adamla girmiştim.

Girişte bu oyunun sadece onlara özel olduğunu kaldıramayan genç, asi ve güzel bir hanımefendinin isyanı onu beni davet etmeye itmiş olmalıydı.

Yanımda otururken epey keyifli görünüyordu. Üstelik parmağında yüzük bile vardı.

"Penso che tu sia sposato? (Evlisin sanırım?)" diye sordum yoğun bir aksanla. İtalyan olduğuma inanacağını biliyordum. Parmağındaki yüzüğe baktı.

"Sì, sono sposato, ma mia moglie non può accompagnarmi stasera. (Evet evliyim ama eşim bu gece bana eşlik edemedi.) " dedi gülümseyerek.

Rahatsızca gülsem de dik duruşumu bozmadım. "Spero che il mio stare con te non causi problemi tra te e tua moglie. (Umarım seninle birlikte olmam, eşinle aranızda herhangi bir soruna neden olmaz.)" Sonra dramatik bir şekilde boş parmağıma dokundum. "Mio marito ed io abbiamo avuto una terribile rottura. Ecco perché sono venuto in Turchia. Ho aspettato questo teatro per molto tempo. Ero molto turbato quando ho saputo che tutti i biglietti erano stati acquistati. Grazie per avermi permesso di unirmi al teatro, signor Xander. (Kocam ve ben korkunç bir ayrılık yaşadık. Bu yüzden Türkiye'ye geldim. Uzun zamandır bu tiyatroyu bekliyordum. Tüm biletlerin satın alındığını öğrendiğimde çok üzüldüm. Tiyatroya katılmama izin verdiğiniz için teşekkür ederim, Bay Xander.)"

Omuzuma dokundu ve nazikçe gülümsedi. "È bello stare con te Martina. Questi cinema non sono divertenti quando sei da solo. (Seninle olmak güzel Martina. Bu tiyatrolar yalnızken eğlenceli değil.)"

Teşekkür eder gibi gülümsedim ve önüme döndüm. Bu tiyatro bu gece çok eğlenceli olacaktı.

Vişne Bahçesi değişen düzene ayak uyduramayan bir aileyi anlatıyordu. Bu düzenden geri kalmamak için karnını bile doyuramayan aile parti yapmaya ve davet vermeye devam ediyorlar, gözlerinin önündeki yıkıma bir çözüm üretmiyorlardı.

Ne kadar da...benzerdi öyle değil mi?

Hyperion, bu değişen düzenin ve kapıya dayanan yıkımın ta kendisi olmasına rağmen hiçkimse bir şey yapmıyor, bu tehlikeyi durdurmak yerine parti vermeye ve her şey yolundaymış gibi davranmaya devam ediyorlardı.

Sonunda da zaten eskiden fakir bir köylünün oğlu olan ve bu evin ve çiftliğinde çalışmış olan Lopahin, zengin bir tüccar olduğunda gelip bu kiraz bahçeli evi satın almaya karar veriyordu. Aile bireyleri ise bunu düzeltmek ve o evi satmamak için çabalamak yerine eğlenmeye devam ediyorlardı. Evin sahipleri bu yeni düzene asla ayak uyduramıyor bunun için çabalamıyorlardı bile. Çünkü üç maymunu oynayıp dünyadaki değişimlere kulak asmak yerine kendilerini o eve hapsedip geriye kalan bir avuç paralarını da boş şeylere harcamakla meşguldüler.

Saçmalık.

O üç maymunu oynadıkları dünya gelip kiraz bahçeli evlerinden ve onların üzerinden yıkım olarak geçecekti oysa onlar sanki böyle yaşamı sürdürebileceklerini sanıyorlardı. Sanki dünya sadece o evin içinden ibaretmiş gibi.

Günün sonunda ise Lopahin, Vişne bahçeli evi satın alıyordu.

Vişne Bahçesi'nin dramdan ziyade komedi olduğunu tanımlıyorlardı ama bana göre kesinlikle büyük bir trajediydi.

HYPERİONWhere stories live. Discover now