52. HANGİ AN YANSIMA, HANGİ ÂNI YANILSAMA

48 8 5
                                    

Bahçedeki kocaman, gereksiz ve kameralardan en uzakta olan çardakta oturmuştuk. Herkes birbirine bir şeyler anlatıyor ve bir türlü sakinlik sağlanamıyordu çünkü olanları idrak etmek gittikçe zorlaşıyordu. Ne yazık ki onları çok iyi anlıyordum. Hepsi bileklerindeki bir cihazla kontrol ediliyordu ve bu yetmiyormuş gibi bir de Ateş'in gerçekten büründüğü yeni kişiyi hazmetmeye çalışıyorlardı.

Eh, ne diyebilirdim ki? Hiçbirini tersine ikna edecek durumda değildim doğrusu çünkü ben daha gerçeğin ya da yalanın ne olduğunu idrak edebilmiş değildim.

Hangisi oyun, hangi hareketi sahte, hangi konuşması bir replikten ibaret ya da hangisi gerçek artık ayırt edemiyordum.

Hangi an yansıma, hangi anı yanılsama, anlayamıyordum.

Tekrar bir sigara yaktığımda gözlerim yerdeki izmaritlerde dolaştı. Şu sıralar sürekli sigara ya da sert bir içki içiyordum. Günden güne çöküyordum.

"Ya ben hala idrak edemiyorum! Nasıl yani?! Şimdi sen eğer sözleşmeyi imzalamasaydın kendini o bok suratlı psikopata teslim etmekle mi tehdit etti seni?!" dedi Yonca volta atarken.

Herkesi toplayıp konuşmaya başladığımdan beri Yonca böyleydi. "Bir durur musun artık? Başımı döndürdün!"

Durup bana hayretle baktı. "Allah'ım! Şaka mısınız siz?! Kafayı mı yedin ya?! Neyi kabul ettiğinden haberin yokmuş gibi davranmayı kes!"

Sigaramın külünü düşürmek için parmağımla vurdum. "Aslına bakarsan bende şaka olup olmadığımızı çoğu zaman sorgulasam da malesef ki, çok üzülerek söylüyorum Yonca, biz gerçeğiz."

Ofladı ve bir taşı tekmeledi. "Aptal aptal konuşmasana! Beni sinirlendirme."

"Sen zaten sinirlisin ki." Doğu'ya öyle bir baktı ki adam susmak zorunda kaldı. Güldüğümde aynı şekilde bana da baktı.

"Arez sen ne yaptığının farkında mısın?" dedi Savaş.

Başımı ona çevirdim. "Evet, evet. Bir sözleşme var. André'nin koltuğu için. Ne yaptığımın gayet net ve unutulmayacak şekilde farkındayım."

Savaş başını iki yana salladı. "Ondan bahsetmiyorum! İntihara gitmenden bahsediyorum! Bu o kadar düşüncesiz ve aptalca bir hareket ki. Senin böyle bir şeyi hiç yapmamış olman gerekirdi. Bunun durumları düzeltmeyeceğini bilmen gerekirdi!" dedi öfkeyle.

Sigaramdan derin bir nefes çektim ve başımı eğdim. Doğrusu haklıydı. Ben kendimi öldürdükten sonra ne olacağını sanmıştım ki? İşin en garibi bunu yaparken asla tereddüt etmemiştim. Aklıma mukayyet olamamak benim canımı acıtmakla kalmıyordu. Bir sürü insanı da kendimle birlikte sürüklüyordum. Merak ettim, acaba Ateş bir şekilde engel olmasaydı gerçekten son ana kadar arabayı sürecek miydim?

İçimden bir ses süreceğimi söylüyordu.

Herkesin gözü üzerimdeyken tekrar başımı kaldırmak zorunda kaldım. Yonca gelip yanıma oturdu ve elimi tuttu. "Gerçekten bizi bırakıp gidecek miydin?" dedi gözleri dolarken.

Elini tuttum. "Ben...hiç böyle bir olayla karşı karşıya kalmadım. Verilen tüm eğitimler, görevler ve sınavlardan hiçbiri beni böyle bir duruma hazırlıklı hale getirememiş...Artık hangisi yalan, hangi yansıma gerçek görüntü bilmiyorum. Bir an kendjmi kaybettim. Bu tüm sorunları çözer sandım...ama çözmeyecekti. Bunu fark ettiğimde çoktan kamyona yaklaşmıştım bile."

Yonca kaşlarını çattı ve öne eğildi. "Gün geçtikçe çöküyorsun farkında mısın? Kendini toparlaman gerekiyor!" Elimdeki sigarayı alıp yere fırlattı ve ayağıyla ezdi. "Şunları ve o içkileri içmeyi bırak artık! Kafanı bulandırıyorlar sadece!"

HYPERİONWhere stories live. Discover now