43. SONSUZLUĞUN SONU

59 18 28
                                    

Büyük bir malikanenin oturma odasına kilitlenmiştim.

Uyuşukluğum odaya çuval gibi fırlatıldıktan yarım saat sonra geçmişti ve omuzumdaki yara o kadar da sızlamıyordu artık.

Oda orta büyüklükte olmasına rağmen hiçte orta büyüklükte bir miktarla döşenmiş gibi durmuyordu. Tüm eşyalar yepyeni ve güzeldi...ben onları parçalamadan önce öyleydiler en azından.

Öfkemi dışa vururken odadaki her şeyi devirip kırmış ve bağırıp çağırmıştım. Köşeye sıkışmışlık ve belirsizlik beni çok öfkelendiriyordu. Attığım küfürlerin ise haddi hesabı yoktu.

Karşımdaki duvara monte edilmiş büyük plazma televizyona elimdeki şamdanla vurdum. "Senin hayatını sikerim orospu çocuğu!" Çığlık attım ve daha sert vurmaya başladım. Arez'in odasında gördüklerim...o müzik kutusu...ve bu piçin beni odaya bir hayvanmışım gibi uyuşturup kapatması tüm sinir hücrelerimi alevlendirmişti. Plazma içe doğru göçtü ve sonunda parçalandı. Televizyonu ittiğimde prizde yerinden sökülüp düştü. Önceden devirdiğim sandalyelerden birini aldım ve değerli olduğunu düşündüğüm antika vitrinin camına indirdim. "Çıkar beni burdan piç kurusu! Çıkar beni!"

Camlar parçalar halinde etrafa saçıldı. Onca güzel ve mutlu anıda rahat çıkan soluklarım o anların intikamını almak ister gibi kesik kesik çıkıyordu. Elimi konsolun üzerindeki biblolara ve çerçevelere vurduktan sonra hepsi yere düşüp parçalandı.

Sağlam bir şey bile kalmasın istiyordum. Madem beni sağlam bırakmamışlardı bende götürüldüğüm hiçbir yeri ve hiç kimseyi sağlam bırakmaycaktım. Geniş, ahşap yemek masasını devirdiğimde büyük bir sallantı oluştu zeminde.

Yetmiyordu!

Hiçbir yıkım beni sakinleştirmiyordu. Aksine daha fazla gürültü istiyordum. Zihnimdeki görüntüleri ve sesleri bastırmanın tek yolu buydu çünkü. Sertçe yutkundum, onlarla yüzleşmekten deli gibi korkuyordum. Yerden altın kaplama ağır şamdanı aldım ve kırabileceğim bir şey aradım.

Cam.

Kocaman bir cam parçalamam için beni bekliyordu. Hırsla cama yöneldim. Beynimde deney faresi gibi olduğum odanın görüntüleri, Gizem'in korkusu, Emir'in Gamze'yi anlatışı gezerken şamdanı cama hızla geçirdim. Daha sert vurmaya başladım.

Gürültüyü çoğaltmam, zihnimi bastırmam gerekti.

Daha sert. Daha sert.

Parçalara ayrılan camlar etrafa, üzerime ve bahçedeki korumaların üstüne yağmur olup yağdı. Çığlık çığlığa bağırırken kendimi dördüncü kattan aşağı atmayı düşündüm. Ölmezdim ama bir yerimi kırardım ve o halimle bile bahçedeki on korumayı yere serebilirdim.

Kabul etsem de etmesem de en güçlülerden biriydim ve zaten gözlerimi gören her koruma bir adım geri çekiliyordu.

Camın kenarına ulaştım. Korumalar bana baktılar endişeyle. Demir korkuluklara tutunurken keskin bir camı belime yerleştirdim ve sonra da kendimi bıraktım. Takla atarak yere düştüğümde sanırım bileğimi burkmuştum ama umrumda bile değildi. Etrafımda çember oluşturan on korumaya baktım. Silahları bana doğrultulmuştu ama hiçbirinin sıkmak ister gibi bir hali yoktu. En yakınımdakine tekmemi geçirdiğimde ve camı boğazına sapladığımda kan oluk oluk yüzüme doğru aktı. Silahını aldım ve onun bedenini kendime siper edip iki tanesini vurdum. Diğer kalan yedisi ateş açmaya başlamıştı ama kimse beni ölümcül şekilde yaralamak istemiyordu. Bir kurşun dibimden vızıldayarak geçtiğinde bana doğru gelen iki korumayı daha vurmayı başarmıştım. Geriye beş tane kalmıştı. Arkamdan gelen bir tanesine dirseğimi geçirdiğimde afalladı ve geri düştü. Tekmemi yüzüne geçirdiğimde bayılırken burnundan kan boşaldı. Sol bacağımda bir sancı hissedince oraya baktım. Sıyırıp geçmişti ama uyuşturan o iğrenç kurşundan olmadığı için canımı yakamamıştı bile. Arkamı dönerken yerde yatanın da silahını aldım ve arkasına saklandığım kolondan dışarı çıkıp kalan dördünü de yer serdim. Etrafta kimse yoktu. Hafifçe sekerek elimdeki silahları belime koydum ve yerdekilerden bir silah daha alıp yürümeye başladım. O sırada bir alkış sesi yükseldi. Başımı çevirdiğimde Oktay'ın kırdığım camın köşesinde etkilenmiş bir şekilde beni izlediğini gördüm. "Tahminimden çok daha güçlüsün. Yalnız biraz daha misafirim olmak zorundasın. Yukarı gel de konuşalım. Bu kadar aksiyon yeter."

HYPERİONWhere stories live. Discover now