61. TUTULAN ZARLAR, PATLAYAN SAVAŞLAR VE BOZULAN OYUNLAR

29 4 2
                                    

O ikisini camın arka kısmından izlemek aşırı sinir bozucuydu.

Ateş üzerine sporcu südyeni ve siyah bir tayt giymişti. Aiden şerefsizi de nereden getirdiğini bilmediğim eşofman altı ve sporcu atleti giymişti. Birbirleriyle dövüşüyorlar ve her darbe aldığında Aiden keyifle sırıtıyordu. Tabi...o gavur oğlunun gayet iyi dövüştüğü su götürmez bir gerçekti.

Tanrım onu en kısa zamanda senin yanına göndermek için büyük bir istek duyuyordum.

Bir iç çekme sesi duyunca bu dövüş başladığından beri benim gibi cama yapışarak izleyen kızlara baktım. Üçümüzün onları pür dikkat izleme sebebi farklıydı. Ben Aiden'ı Tanrı'sına kavuşturmak için izlerken kızlar ona kavuşmak için izliyorlardı.

"Ne kadar da zarif dövüşüyor ama," dedi Dolunay.

"Umarım nemrut suratlıdan bahsediyorsundur çünkü yüz kilodan fazla olan bir erkek zarif olamaz," diye homurdandı Savaş. Doğu'da gözlerini kısmış benim gibi sinirle olanları izliyordu. Bu durumdan keyif almayan sadece üçümüzdük.
Üçümüzün keyif almama sebebi ise kesinlikle aynıydı.

"Yüz kilodan fazla olan bir erkek zarif olabilir Savaş. Bak ona, ne kadar da güzel dövüşüyor. E tabi sen yüz kilodan fazla yağ barındırdığın için bunu bilemezsin." Aiden'ı gösterdi.

Vay canına.

Savaş'a ana baba düz gidilse bile bu kadar kızarıp bozarmazdı öfkeden.

"Benim nerem yağ lan? Manken gibi adamım. Bu dediğini yazdım bir kenara hanımefendi." Aiden'a çelme takan Ateş onu yere devirmeyi başarmıştı ki Aiden, Ateş'i ayak bileğinden tuttuğu gibi yere düşürdü ve üzerine uzanıp onu hareketsiz bıraktı. Bir kaç saniye olayı idrak etmeye çalıştım. Bedenleri tam anlamıyla birbirine değiyor olmamalıydı. Bu...SİKEYİM!

Odaya öyle bir daldım ki cam kapı duvara çarpıp tekrar kapandı.

"Kalk lan onun üzerinden!" Ensesinden tuttuğum gibi Aiden'ı ringin öbür tarafına savurdum. Takla atarak düşen adam hiç zarar görmeden ayağa kalktı.

Ateş'e elimi uzattım. "Kalk sende yerden. Bu resmen fauldü! Sana dokundu." Elimi tutmadan doğruldu ve yüzüne yapışan saçları geri attı. "Çocukça davranıyorsun ve bu artık can sıkıcı olmaya başlıyor. Sanki ben senin senelerdir sevgilinmişim ya da tapulu malınmışım gibi muamele etmeyi kes!" dedi dişlerinin arasından. "Sevdiğim kadınsın çünkü!" dedim bariz olan şeyi anlaması için. Kahkaha attığında çatık olan kaşlarım daha da çatıldı. "Bundan benim niye haberim yok? Ateş olduğumu kabullendin mi?" Bana yaklaştı. "O garsonu." Bir adım daha yaklaştı. "O korumayı." Bana daha fazla yaklaştı. Psikolojik olarak yakınıma girerek bana baskı uyguladığını anlamıştım artık ama geri adım atacak kadar psikolojiye sahip değildim. "Dar ağacına astıklarımı?" diye fısıldadı dudaklarıma doğru. Dişlerimi sıktım. Eli yanağıma uzandı. "Ya da şuna ne dersin? Oktay'ı sırf amacım uğruna öpmemi ve gelecekte yine olsa daha ileri gidebilecek kadar gözü kararan bir manyak olduğumu kabullendin mi?"

Parmaklarının altında gıcırdayan dişlerimi hissedebiliyordu. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Nefesi kulağıma yaklaştı. "Ya anıları bile bile yakışımı kabullendin mi? Sen gerçekten beni karanlığımla seviyor musun?"

Ben...onun bunu istediğini biliyordum. Bunu sesinin zelzelesinden anlıyordum. Titriyordu bazen. Bazen bir nefeslik bir fısıltıya dönüşüp boğuluyordu ama ben...onu bu haliyle...bu merhametsizliğiyle kabullenemezdim. Belki eskiden olsa, eski ben olsam gerçekten onunla iyi olabilirdik ama şu anda...ona olan bu sahiplenici, takıntı dolu, delice ve tertemiz sevgiyle bu mümkün değildi. Bu sevgi onun kire bulanmasını ya da yarın başka biriyle daha ileriye gitmesini kaldıramazdı.

HYPERİONWhere stories live. Discover now