40. GÜNAHSIZIN GÜNAH ÇIKARMA SENFONİSİ

58 19 25
                                    

AREZ UÇURUM KIRAÇ

Kocaman salondaki baş görevliyi ve Serdar'ı yanıma çağırdığımda arka mahzende kalan kadının çığlıkları kesilmişti. Muhtemelen biri onu bayıltmış olmalıydı. Kim ne yapmışsa bile kötü yaptığını söyleyemezdim çünkü suçsuz olduğunu bağırmasını ve yardım çığlıklarını duymaktan bıkmıştım.

Suçsuz olduğunu bende biliyordum ama ben yardım çığlıklarına burada kimsenin cevap vermeyeceğini, bu çığlıklara karşı bağışıklık kazandıklarını da biliyordum. Meva'yla konuştuktan hemen sonra bir süre kameradan onu incelemiştim ama bir şey yapmaya yönelik adım atmamıştı. Bu yine de beni tedirgin etmediği anlamına gelmiyordu. Bu gece ne olursa olsun buraya gelmemeliydi. Tiyatro ya da tesisler bir yana bu gece burada çok başka bir senfoni çalacaktı.

Günahları başkasına sıçratma senfonisi.

Meva'nın midesinin asla kaldıramayacağı ve beni yüreğinden kapı dışarı etmesine kesin bir yargı sağlayacak bir yer olacaktı burası.

"Bizden ne istemiştiniz efendim?"

Serdar'a ve görevliye baktım. "Buraya giren her çalışan, koruma ve herkes buna siz de dahilsiniz, bir göz retina ve DNA testinden geçecek ve sonra içeri alınacak. Girişler, ana giriş de dahil olmak üzere daimi bir şekilde kayıt altına alınacak, anlaşıldı mı?"

Baş görevli bana biraz garipseyerek baktı. "Sorumu mazur görün ama güvenlik önlemlerinin artması gerektiğini size düşündürten nedir?"

Gözlerimi kadının irislerine diktiğimde soru sorduğuna şimdiden pişman olmuştu. "Ne zamandan beri benim verdiğim emri sorguluyorsun?"

Anında geri vites yapmaya başladı. "Hayır efendim, yanlış anladınız. Ben...sadece dışarıdan davetsiz birinin gireceğiyle alakalı bir duyum alıp almadığınızı merak etmiştim."

Gülümsedim ve kadına bir adım yaklaştım. "Tedbirli olmak iyidir. Çok fazla sorgulayanları, emri düşünmeden yerine getirmeyenleri ve yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak gerekir öyle değil mi?"

Gözle görülür şekilde kasıldığında nefes alış verişindeki tedirginliği duyabiliyordum. Yanına biraz daha yaklaşırsam terleyen bedenindeki kokuyu bile alabilirdim. Göz bebekleri giderek büyümeye başlıyordu.

"T-tabi efendim, izninizle," dedi ve uzaklaştı hemen. Serdar bana baktı. "Meva Hanım mı?" Serdar bu insanlardan biri olmadığı için onun soru sormasına ters bir tepki vermedim ve ona döndüm. "Evet. İnsanları kontrol ederken bende orada olacağım."

Telaşımı asla göstermediğimi ve çok sakin durduğumu biliyordum ama hayır, diken üstündeydim.

"İki dakika içerisinde ikinci girişte başlayacağız kontrollere efendim." Başımı salladım ve birlikte ikinci girişe gitmek için koridora yöneldik.

Neden bu saçmalığı bu kadar büyük bir gösteriyle yapmaya çalıştığımızı hiç bilmiyordum. Genelde hainler bulunur ve karar sade bir şekilde verilip ceza kesilirdi ama bu sefer André bunun tiyatral bir oyuna çevirmeye çalışıyordu. Bunun sebebi onların tiyatro gecesini mahvetmek isteyen kadından öc almakta olabilirdi.

Koridorun sonuna geldiğimde kapı açıldı ve hizmetlilerle korumalar tek tek içeri alınmaya başladı. Üstleri çıkarıldı. Çıplak kaldıklarında X-ray cihazıyla arandılar. Göz retinaları kontrol edilirken bileklerindeki sayı kodu okutuldu. Bu tam on sekiz dakika sürdü. Sürüp giden bu zaman diliminde gelen on iki hizmetli ve otuz sekiz korumadan hiçbirinde yanlış bir şeye rastlanmadı. Bana kalsa onları bir kez daha aratmadan geçirirdim çünkü Meva bir yere girmek isterse onu kimse tutamazdı. Üstelik onda fark ettiğim bazı şeyler ürpermeme neden oluyordu. Aklıma dosyada yazan bir cümle geldi.

HYPERİONWhere stories live. Discover now