ÇİMLERİN KOKUSU- 3

1.9K 114 5
                                    

Çimlerin kokusudur hasret, göğün mavisi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Çimlerin kokusudur hasret, göğün mavisi. Çarıklarıyla koşturan çocuklardır özlem, sobaların dumanı. Ayaklar altında ezilen yaprakların sesidir memleket, otlayan hayvanlar. Taze süt kokusu evin her yanına yayılmıştı. Vakit akşama yakındı. Mehmet henüz köyün tamamını dolaşmış değildi. Fakat karşılaştığı hiçbir akraba çay içmeden bırakmıyordu gurbetçi adamı. Soruyor, soruşturuyor, muhabbet ediyorlardı. Başka dünyaydı Mehmet, asi rüzgardı, estikçe esmişti. Gören hemen bırakmıyordu yakasını.

Kardeşleri içeriye girdi, Mehmet edindiği kötü bir alışkanlık sebebiyle evin önündeki ceviz ağacına doğru ilerledi. Evden sesler geliyordu, koşturmacalı bir gününün akşamında sofra kuruluyordu muhtemelen. Mehmet güldü belli belirsiz. Azize'nin de çoktan evdeki kalabalığa karışmış olduğunu düşündü. Cebinden çakmak ve sigarayı çıkartıp omzunu ceviz ağacına yasladı.

"Ne dünyasın be! Öyle hızlı dönüyorsun ki, sanki hep yerindeymişsin gibi hissettiriyorsun." Geçen gelişinde de burada durduğundandı bu sözü, ondan önceki gelişinde de. Zehirli bir nefes çekti ciğerlerine. Dünya tertemizdi, insan ağaçların altındaydı da ısrarla zehir dolduruyordu ceplerine. Bir asilik türküsüydü Mehmet'in dudaklarındaki, hep zararı kendine veren.

"Hoş geldin." Yumuşacık, taptaze bir ses duydu Mehmet arkasında. Gelmemiş baharın esintisini taşıyordu sanki. Bu belde hırçınlık tınısıyla aklında kalmıştı oysa. Arkasındaki yabacı mıydı, tanıdık mı? Elindeki yarısı içilmiş sigarayı, yok etmek niyetiyle çakılların üstüne atıp doğruldu. Kazağını düzeltirken ağır ağır döndü sesin sahibine. Bir aydınlık yerleşti yüzüne, tanır gibi oldu karşısındaki kızı. Aynı zamanda, daha önce hiç karşılaşmamış gibiydiler sanki.

"Hoş buldum" dedi boğazını temizleyip. Öyle bakınca rahatsız etmişti kızı. Kötü değildi niyeti fakat ayak üstü çıkarım yapmak da hoş olmamıştı işte. Sorsaydı daha iyiydi. Sen Zeynep misin deseydi mesela iki ev ötedeki, yaş be yaş küçük, boyundan uzun etekleri ayaklarına takılan Zeynep? Güzel bir hanım olmuş, hoş bir tını yerleştirmişsin sesine. Üstten bağladığın yazmandan süzülen kömür karası saçların kaç yüreğe kor olmuştur Allah bilir? Fakat niçin daha önce görmemişim seni? İki ev ötedeki, komşu kızı Zeynep. Saklıyor musun kendini? En lazım olanı da budur.

"Zeynep ben, tanıdın değil mi?" Kısacık anda toparlandı Mehmet.

"Tanıdım, tabi ya tanımaz mıyım? İshak amcanın kızısın değil mi?" Zeynep başını salladı onaylamak için. Mehmet'in yine sırtı dönük olsa, hoş geldin demek için topladığı cesaretini yeniden toplar bir kaç kelam daha ederdi onunla. Aralarındaki mesafeden sesini duyurabilse yeterdi şimdi.

"Ben gideyim o zaman. Bizde tabağınız vardı da onu getireyim demiştim." Zeynep cevap beklemedi, başını kaldırıp uzun uzun Mehmet'e de bakmadı. Döndü arkasını çıktığı yokuş değilmiş gibi hızlı hızlı yürüyüp bir dönemeçte kayboldu. Mehmet'in kelimelerinden bile seriydi hareketleri. Yoksa bekle derdi, sofra kuruluyordur, birlikte yemek yerdik.

AzizeWhere stories live. Discover now