GÜNAH SIZISI- 28

616 74 31
                                    

Nisan 8

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Nisan 8

İlk kez kaçmadım. Hırçınlık etmeden, elbiselerimi yırtmadan... İlk kez beni çok inciten bir insanın karşısında durdum. Ağlamadan konuşabilmek için kendimi çok sıktım, dişlerim ağrıdı. Kalbimin etrafında ince sızılar dolaştı. Nefes alamayacağımı zannettim ama babamın gözlerinin içine baktım. Bana olan sevgisinin ne kadarının gerçek olduğunu anlamaya çalıştım biraz da...

Ben kapıların ardını dinleyen bir çocuk değilim. Bunun ayıp olduğu öğretildi bana. Fakat koridordan geçiyorken duydum. Babamın bu köye gelme sebebinin beni bırakmak ve Almanya'ya gitmek olduğunu öğrendim. Sonra vazgeçmiş, Zeynep ablayı sevmiş ve kalmaya karar vermiş. Ben ve korkularım, cümlelerin hiçbirinde yoktuk. Geride kalacak bir çocuktan bahsetmediler. İyi ki kalmış babam, güzel bir ailesi ve düzeni olmuş, öyle dediler. Yanlış ve eksik anladığımı da söylediler.

Bu köye ilk geldiğimde çok korkmuştum. Alışamayacağımı, evimi özleyeceğimi ısrarla anlatmıştım babama. Yattığım kanepe, sesleri geçiren pencereler, yere kurulan sofra bile yabancıydı bana. İlerde alıştım, sevdim burayı ama o günlerde endişeliydim işte. Babamın buraya yerleşeceğini hissediyordum. Tedirgindim. Beni bırakıp gitmeye niyetlendiğini bilmiyordum. Bilseydim daha çok korkardım. Bu mevzudan, beş yıl sonra kucağında Akif'i tutarken bahsettiğinde korkudan beter acılar yayıldı kalbime.

Kırılmak ne demek, öğrendim demiştim ya. Derede silinip giden mürekkep lekeleri geçmişti gözümün önünden. Ama öğrenmek başkaymış, yaşamak başka. Öğrendiğini, yaşamak o ince sızıyı geçirmiyormuş. Ayaklarım yere çakılı kaldığında ve tıpkı Mustafa gibi başımı ellerimin arasına alıp boşluğa bakmak istediğimde, bunu da öğrenmiş oldum. İnsanın ağlayacak gücü kalmıyormuş.

Odaya girip babama neler söyledim, Akif'i nasıl korkuttum ağlattım, babaannemin koluma uzanan elini nasıl ittirdim hatırlamıyorum. Zeynep ablanın yüzüne bir kez bile bakmadım. Muhatabım babamdı. Sadece... Babasından başka kimsesi olmayan bir kızı yalnız bırakırken vicdanının ne halde olduğunu sorduğumdan eminim. Onu bir baba, bir öğretmen, bir sığınak olarak görüyordum. Elini tuttuğumda, bir sıcaklık yayılıyordu içime. Yanında yanlış kelimeler kullanmamak için saatlerce sözlük okuyordum. O mutlu olunca, ben de olacağım zannediyordum. Dediğini yapmak, beni uslu ve babasının sevdiği bir kız yapar diye düşünüyordum. Uslu kızlar da bir başına bırakılırmış, babam bana bunu da öğretti.

Düğün parası ve eşyalarını toplamak için gittiği o bir aylık süre zarfında yaşadığım hisleri ve özlemi hiç unutamıyorum. Çarpık yazılı, babama mektuplar defterim hâlâ rafımda duruyor. O sayfaları, hüzünlendiğim günlerle birlikte sobaya atıp yakmak istiyorum. Keşke babam bana iki kişilik dünyamızda mutluymuşuz, benim ondan başka kimseye ihtiyacım yokmuş gibi davranmasaydı. Çünkü artık o da yok. Bunca seneyi birlikte geçirmemizin de bir önemi yok. Aldığına pişman olduğu bir kararın geçmişteki bir hata olarak kaldığını söylemesine de gerek yok. Beni ayakta tutan duyguların temelindeki çürük tahtaları, babam sert bir darbeyle kırdı.

AzizeWhere stories live. Discover now