PERVANE MASALI - 33

508 59 8
                                    

Yoğurdu iyice çırptıktan sonra kaşığın ucuyla tuz attı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yoğurdu iyice çırptıktan sonra kaşığın ucuyla tuz attı. İncecik doğradığı taze nane ve kekiği de kâseye ekledi. Ağır ağır karıştırdı. Babaannesi bir ufak kovanın içinde de olsa nane ve kekik dikerdi daima. Azize de çok severdi taze hallerini. Karlar altında kalmamış, pencerenin önünde duran topraktan mis gibi kokular yayılırdı. Biraz düşündü, dinlendi, birini onaylar gibi başını salladı. Bunları yaptığının farkında değildi. "Hazır" diye fısıldadı sonra. Kâseyi kenara çekip kullandığı bıçağı yıkadı. Tezgâhın üzerindeki ıslaklığı kuruttu ve ellerini havlu niyetine kullandıkları beze sildi. Mutfakta işi kalmayınca yoğurdunu aldı ve ışığı kapatıp odasına geçti.

Gecenin bir vaktindeydi. Beyaz örtüyle kaplı köyde herkes uyuyordu. Ya da öyle zannediyordu Azize. Öyle olmasını istiyordu. Gözlerine uyku uğramamışsa da karşılaştığı insana selam verecek kadar kuvvetli değildi ruhu. Kafasının içi dağınık bir kütüphaneden farksızdı. Sürekli dışarıya çıkamıyor ya da Yasemin'le buluşamıyordu. Sobanın yanında oturup büyüklerin sohbetine katılmak da hep yapmak isteyebileceği bir şey değildi artık. Samsun'da olduğu gibi odasına çekilip kitap okumak ve yazı yazmakla meşguldü. Derslerine çalışıyor, ödevlerini yapıyordu. Eve dönmenin verdiği rehavetle ertelemişti biraz. Bitsinler diye uğraşıyordu. Davut hocadan aldığı kitaplara göz gezdiriyordu. Bir de henüz başlayamadığı bir roman vardı ki, tembellik edip elini uzatmadığı her saniye vicdan azabı çekiyordu.

Gerçi evdekilere göre haddinden fazla okuyordu. Dalgın ve kızarmış gözleriyle adını seslenenlere cevap verdiği zaman, ufak bir şaşkınlıkla karşılanıyordu. Bazen de öyle meşgul oluyordu ki zihni, raftan bardak alıyor su doldurup içmeden odasına geri dönüyordu. Kendi halinden memnundu. Günlerini dolu ve verimli geçirmekten zevk alıyordu. Aile bireyleri Azize'nin, yanlarındayken aslında çok uzakta olmasından endişeleniyordu sadece. Onun kendini arayan ve sorumluluk bilincini oturtmaya çalışan bir genç kız olduğunu daha sonra fark edeceklerdi. Şimdilik gözlerinin bozulacağından endişeliydiler. Haksız da sayılmazlardı.

Azize kapıyı kapatıp yumuşak adımlarla yatağına oturdu. Yoğurdu komodinin üzerine bırakıp sırtını, dikleştirdiği yastığını yasladı. Dizlerine yorganı çekti. Üstünde kalınca bir hırka olsa da ev soğuktu. Herkes kendi odasında bir soba olmasını hayal ediyordu sabah uyandığında. Azize de onlardan biriydi. Sonra odasına baktığında bunun epey büyük bir sorumluluk olduğunu düşünüyordu. Odun taşımak, ateş yakmak, daima temizlemek... Vakit sebebiyle üstüne çöken ağırlık, salonda her gün yapılan işi epey ağır gösterdi gözüne.

Halasının yatağının üstünde katlanmamış kıyafetleri duruyordu. Köşede üst üste konmuş, Davut hocanın verdiği kalın ciltli kitaplar vardı. Ufak kitaplık eski kitaplarla ve halasının eşyalarıyla dolu olduğundan yanında getirdiği ders kitaplarını sehpanın üzerine koymak durumunda kalmıştı. Normalde düzenli bir kızdı fakat yeri olmayan eşyaların, toplanıp da düzensizlik olarak odaya yayıldığını fark edemeden geçirmişti günlerini. "Yarın toparlanmam lazım" diye söylendi mahmur bir halde. Sığamıyordu artık. Büyüyordu, eşyaları çoğalıyordu fakat ketum bir inatla odadan çıkmayı da bir eşyanın yerini değiştirmeyi de reddediyordu.

AzizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin