EVLAT PRANGASI -4

1.5K 98 18
                                    

Yattığı yerden pencerenin ardını seyrediyordu Zeynep

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yattığı yerden pencerenin ardını seyrediyordu Zeynep. Gün tüm yoğunluğuyla sona ermiş ve genç kıza biraz da olsa kendiyle baş başa kalma fırsatı vermişti nihayet. İki kardeşi daha vardı odada, nefes seslerinden uyudukları anlaşılıyordu. Bir gece kalmıştı geriye bir de Zeynep'in uykusuz gözleri. Önceleri rüyalar istediği simayı ona gösterirdi. Şimdi bir kaç ev ötedeydi özlemini çektiği kişi.

Ne garip bir hal! Onca uzaklığa ve imkansızlığa rağmen, üstelik engelleri aşacak bir gram güce sahip değilken birisini özleme cesaretine sahip olmak. Zeynep'in en büyük sırrı, kalbindeki aydınlığı, imkânsız hayallerinin adı Mehmet. Çocuklukta hayranlık, büyüdükçe gözlerine yerleşen muhabbet, genç adamın duruşunun verdiği güven yer etmiş Zeynep'te. Başkalarınca Mehmet, yalnızca abi olmuş Zeynep'e. Ama başkalarınca. Zeynep'in kalbinde yeşeren güllerden kimsenin haberi olmamış, solduklarında bile. 

Esnemek benzeri iç çekti. Dünü anımsadı. Yılda bir belki görür belki görmezdi ama sırtı dönükken bile tanıyacak kadar kalbi aşinaydı ona. Zeynep çoğu zaman aklından atmak isterdi Mehmet'i. Henüz büyüyen yüreğine, bu dünya görmüş, evlenmiş çocuğu olmuş adamın sevgisiyle zulmetmek delilikten başka neydi ki? Bir keresinde karısıyla gelmişti, güzel ve bakımlı bir kadındı. Sırtında ot dolu sepeti varken yanından geçmişti Mehmet, daha genç daha yakışıklıydı. Dönüp bakmayışına kızamadı Zeynep. Üzüntüsü canından can götürene dek sürdü. Bir arsız sevgiye hapisti yüreği.

Bir önemi var mıydı bunların? Ne Mehmet için ne dünya için yoktu. Bir kaç aya kapılarına tanımadığı birileri gelirdi, babası onay verirdi ve Zeynep boynu bükük sevdasıyla uzak yerlere giderdi. Gelin diye gönderirlerdi gurbete. Unuturlardı Zeynep'i, Zeynep gömdüğü sevdasının üstünde kırgın çiçekler yetiştirirdi. Mehmet'e değil, onunla aynı zamanın insanı olmayışına kırılırdı. 

Ne zaman doldu gönlü, farkında değilken yastığını ıslanmış buldu. Önceleri hayal kurarken, büyüdükçe gerçekleri düşünür olmuştu. Yorganını omzuna doğru çekti biraz daha. Sabah ıslak zemine bastığından ayağını burkmuştu. Onun acısı da çıkıp gelmişti şimdi. İmkansızın acısından daha iyi hissettiriyordu ama. Sürmese de ilacı vardı. Gözlerini kapatıp, uyumaya çalıştı.

Sobanın rehavet veren sıcağında oturanlar da vardı. Bir ay, tüm karanlıkla baş etmeye çalışırken suskunluğu bozan Azize oldu. "Baba ne zaman gideceğiz?" Göğsünü kabartarak derin bir nefes aldı Mehmet.

"Niye sordun? Sıkıldın mı?" Başını salladı Azize. Sıkılıyordu burada, yalnız hissediyordu. Hava hep kapalıydı üstelik. Kasvetle sarılıydı etrafı. Bu hayatta güvendiği, elinden tutan bir babası vardı o da gün boyu evde değildi. Evine dönmek istiyordu. Her gece fırtınayla, sarsılan pencerelerle, şimşeklerin aydınlattığı bir odada uyumaktan hoşlanmıyordu ve kendini ikna edebilecek raddeyi geçmişti çoktan. 

"Eve dönmek istiyorum" dedi ağlamaklı bir tonda. Dizlerini karnına çekip, sobadan yayılan cılız sarı ışığa baktı dolu gözleriyle. Elinden geldiği kadar babası için sabır göstermişti. Ama köyün güzel bir anı olarak kalabilmesi için kısa zamanda Almanya'ya geri dönmeler gerekiyordu. Karşı koltukta, oturduğu yerden kalktı babası ve küçük kızın yanına oturdu. Kolunun altına aldı Azize'yi. Biraz sarılmak, biraz sahip çıkmaktı amacı. Evlat başka bir şeydi, insan bağımsızlığını ilan etse de dünyaya, küçük bir beden yüz pranga vururdu ayağına. 

AzizeWhere stories live. Discover now