SARI KURABİYE - 54

454 52 31
                                    

Akşam vakti Mehmet arka bahçede oturmak istedi biraz

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Akşam vakti Mehmet arka bahçede oturmak istedi biraz. Çekirgeleri bile sessizleştirecek kadar soğuktu hava. Kalın hırkası üşümesini engeller diye düşündü. Sandalyelerden birini çekti, oturdu. Tek tük geçen arabaların farlarının aydınlattığı yolu seyretti. Bulutlarla kaplıydı gök, yıldızlar gözükmüyordu. Ağzından çıkan nefes bir buhar kütlesi olup kayboluyordu. Rüzgâr uğulduyordu kulaklarında. Ardında kalan evden gülüşme sesleri geliyordu. Kendini dinlemeye ihtiyaç duyduğu bir zaman dilimindeydi. O sebeple çay içmeye bile kalmadan kalkmıştı sofradan.

Geçirdiği kaza yüzünden yakın zamanda aradığı gibi bir iş bulabilmesi pek olası gözükmüyordu. Elindeki para miktarı belli bir süre yeterdi. Sonrasında ne yapacağını bilmiyordu. Yazın aldığı çay parası da vardı. Yine de devamlı bir iş bulması lazımdı. Boş durmak, evin içinde dolaşırken bir aynaya rastlamak aksi tesir yapıyordu ruhunda. Eski günleri hatırlıyor, aklar düşen saçlarına dalıp gidiyordu. Gençlik ateşiyle koşturup durduğu zamanlar dün kadar yakın, yirmi sene öncesi kadar uzaktı. Bir iç geçirdi yine...

Durumu düzgün yönetebilseydi, hem işi hem de belli bir miktar birikimi olabileceğini düşündü. Sonra bu fikirden rahatsız oldu. Sen yaşayacak halde değildin, kalkmış birikimden söz ediyorsun, diye hayıflandı. Hiçbir şey yapamazdın. Yaptığın ne varsa da eline yüzüne bulaştırdın zaten. Kaybettin sürekli. Rezil ettin kendini. Öyle bir batakta yürüdün ki, çamurları hâlâ paçalarında. Temizlenmiyor, gücün yetmiyor. Bir ceza prangasıyla, her gülüşüne çelme takan düşüncelerle kıvranıp duruyorsun.

Babasını çok özlediğini fark etti birden. Gözleri doldu. Sırtını sıvazlayacak, merhamet gösterecek bir büyüğü olsun isterdi yanında. Annenin affedici şefkati de hoşuna giderdi ama hayır, aradığı bir babanın adil ve ciddi ifadesinin ardındaki sevgiydi. Omuzları dimdik, bıyıkları gür adamın yanına otursa, seneler önce kaçtığı öğütlerini dinlese, kimsenin kalbini kırmasa... Gözlerini kapattı, yanakları ıslandı. Kadınlar, evi çekip çevirirken ve çocuk yetiştirirken annelerinden destek alırdı. Erkekler de babalarının adımlarını takip ederdi çoğu zaman. Hasan bey yaşasaydı Mehmet de babasından yardım isterdi. O gideli her sıkıntısını üstlendiği, düzen sağlansın diye çalışıp didindiği, annesine, evlatlarına ve eşine sahip çıktığı şu yuvada eksik hissettiğini söylerdi.

Bayram sabahlarından tat almadığını, edilen sohbetlere katılamadığını, kapının önüne çıkınca yalnız kaldığını anlatırdı. Artık elinde meyve poşetleriyle gelen de, komşuya yardım dağıtan da, aşılmaz mesafelerin içindeki bir sahrada kaybolduğunu hisseden de Mehmet'ti. Bu his bir hastalık gibi ele geçiriyordu ruhunu. Koşmak istiyordu nefesi yettiğince. Adı sanı silinsin istiyordu bazen, kimseye demeden. Fakat sonra kızıyordu içindeki sese. Akıllanmadın mı oğlum sen? Yine kaçıp gitmeye kalkmıştın, mahvetmiştin her şeyi. Gençtir dedik de şimdi olgun bir adam oldun. Otur oturduğun yerde! Karşısına aldığı kaçak gençlik, Mehmet'in kocaman bir aileye babalık ettiğini görse şaşırırdı. Nasıl bu hale geldiğini merak ederdi. Tabi ona kocaman bir hikâye anlatmak zor olurdu. Zaten nasihat dinlemeye pek müsait biri değildi.

AzizeWhere stories live. Discover now