DAĞ, ÇİÇEK, DEVA - 39

488 62 12
                                    

1991

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

1991

Bir kucak dolusu yayla çiçeği, kokularıyla birlikte onları taşıyan ellere emanetti. Beyaz civanperçemleri, uzun gövdeli pembe çiçekli kurtpençeleri, mor renkli çançiçekleri, yabani papatyalar genç ve canlı bir yüreğe başlarını yaslamışlardı. Sıcak ve nazik parmakların arasında, topraklarından ayrı düştüklerini düşünmeden mest olmuş gibi salınarak yola çıkıyorlardı. Soğuk yayla gecelerinde, hali ve tenha dağlarda bir başlarına vazife gören çiçekler şimdi kalan kısacık yaşantılarının ilk dakikalarındaydılar.

Azize dik yamacı bir çırpıda indi. Öyle aşinasıydı ki her karış toprağın. Ayağı sağlam basıyor, sisten kalan ıslaklığa rağmen çimlerin üzerinde sarsılmadan yürüyordu. Yanaklarında güneş yanığı misafirdi. Sakin bir ruhun huzuru, gülümseme olarak yerleşmişti dudaklarına. Ardında bırakacağı dağlara veda etme vaktiydi. Güzel ve faydalı on günlük yayla tatili sona eriyordu. Her çiçeğin rengini, Hatice teyzenin bulmasını istediği otların kokusunu, aniden bastıran sisi, ineklerin çan seslerini, çam ormanlarından esen rüzgârı çok özleyecekti.

Babası bir bidon yayla suyunu bagaja koyduktan sonra etrafı kontrol etti. Kalan eşya yoktu. Akif'in kolunu arı sokmuştu, Zeynep onun acısıyla ilgileniyordu. Tombul yanaklara akan gözyaşları bir türlü dinmek bilmiyordu. Azize arabanın yanına yürüdü. Ayak bileklerine uzanan sarıçiçek desenli yeşil bir etek giyiyordu. Eteğin diplerine çimlerin ıslaklığı değmişti. Başında kahverengi bir tülbent örtülüydü.

"Tamam mısınız?" diye sordu Mehmet. Sonra azametli dağların yeşil örtüsünün içinde yürüyen kızına baktı. Hep burada kalmayı, onu herkesten saklamayı geçirdi aklından. Kucağındaki çiçeklerden güzel, bahardan taze gülümsemesiyle kıymetli bir hazineye benziyordu. Kız babası olmanın hassasiyetiyle düşündüğünün farkındaydı. Fakat bir babanın mübalağalı bakışı hakikate zıt değildi. Azize görüldüğü kadar güzel, sevildiği kadar sıcak bir genç hanımdı. Daima anlam taşıyan gözleri yaylalar gibi yeşildi. "Çiçekler ne için?"

"Bir kısmı babaanneme, bir kısmını da Hatice teyzeye götüreceğim. Krem yapacağız. Topladığımız yayla çayını aldınız değil mi?" Azize babasından olumlu cevap alınca arka koltuğa çiçekleri koydu. Göz ucuyla Akif'e bakıp gülümsedi. "Çantamda krem olacaktı, koluna sürelim ister misin?" Acı konusunda hassas bir çocuktu. Ailede herkes çocukluğunu ağaç üstünde, kayabaşlarında geçirmişken Akif temkinli davranmayı tercih eden bir fıtrata sahipti. Bir uzvu azıcık acısa oturur onunla ilgilenirdi. Kandan korkardı. Ablası hemşire diye, en çok ona güvenirdi. Onun yaptığı masajı, sürdüğü kremi deva bilirdi. Ev halkı Akif'in bu hassas halini kınamak yerine tatlı tepkilerini şefkatle karşılardı. Büyütülecek bir durum olmadığını güzel bir dille anlatırlardı. İnsanların farklı fıtratlara sahip olduğunun en bariz örneği bu çocuktu. Rahime hanıma kendi amcasına benzetiyordu Akif'i. Sonra da onun ne kadar akıllı ve zeki bir adam olduğunu hatırlatıyordu her seferinde.

AzizeWhere stories live. Discover now