KÂĞITTAN GEMİ - 53

376 45 27
                                    

Otobüs köprünün yanında durdu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Otobüs köprünün yanında durdu. Firdevs sırtında çantasıyla indi basamakları. Kapı kapandı, camları kirlenmiş araç gürültüyle uzaklaştı. Genç kız burnunu çekti. Usulca gözündeki yaşı sildi. Yağmur çiseliyordu, hava soğuktu. Yalnızlığın ve tek başına kalmanın verdiği hüzünle ağır ağır yürümeye başladı. Dere bulanık ve gürültülü akıyordu. Rüzgâr sert esiyordu. Kızılağaçlar aynı yöne savuruyordu dallarını. Kız, kalın beresini düzeltip yanaklarını atkısına gömdü. Önünde gözüne uzun gelen bir yokuş vardı. Çıkmak istemiyor, yol gözünde büyüyordu.

Henüz köprüyü geçmişti ki yanında tanıdık bir araba durdu. Azize kullanıyordur umuduyla eğildi, kapıyı açtı ama şoför koltuğunda Mustafa'yı gördü. Genç adam şakacı bir sesle selam verdiğinde, onu karşılıksız bıraktı. "Hayırdır? Karadeniz'de gemilerin mi battı?"

"Gemim yok ama olsaydı kesin alabora olurdu."

"Bize mi gidiyorsun? E bekleme, bin arabaya. Üşüdüm." Sabırsızca emniyet kemerini çekiştiren Mustafa'nın sürdüğü arabaya binmekte bir an tereddüt ettiyse de bu soğukta yokuşu yürüyerek çıkmaktan iyi olacağını düşündü. "Dua et ben geldim. Allah'ın sevgili kulusun ki karşına beni çıkardı. Yoksa yürürdün bu yağmurda." Gerçi Mustafa için bu yağmur şiddetli değildi. Üşümüş burnu genç kızı ele verdiğinden acele ediyordu.

"Teşekkürler..." Soğuk ve sade bir sesle yanıt verdi. Çantasını kucağına alıp yola odaklandı. Henüz araba hareket etmemişti çünkü Mustafa gözleri kızarmış, morali bozulmuş Firdevs'in durgunluğunun sebebini öğrenmek istiyordu.

"Bir şey mi oldu?" dedi hafif öne eğilerek.

"Olmadı."

"O yüzden mi kızarmış burnun, gözlerin?"

"Soğuktandır. Hep bu soğuktan zaten... Başıma ne geliyorsa buranın yağmurundan, çamurundan geliyor." Yeniden ağlamak üzere olduğunu fark edince söylenmeyi bırakıp sustu Firdevs. Gözleri doldu. Mustafa'nın yanında böyle hüzünlü durmazdı normalde ama üzgün olduğu için kendini tutmakta zorlanıyordu.

"Anladım ben seni. Bindin otobüse, oturdun yerine. Başını cama yasladın, yağmur yağdı. Hüzünlendin, kederlendin öyle mi?"

"Boşuna değil ama... Öyle havadan sebeplerle bu hale gelmedim ben."

"E neden?" Genç kız omuz silkti cevap vermekten vazgeçerek. Mustafa da sustu bir an. Arkasına yaslandı. Birinin üzüntüsünün sebebini kolayca anlayamazdı. Ama onu iyi hissettirmek için elindeki imkânları kullanmayı severdi. Firdevs için de ufak birkaç iyilik yapabilirdi. Tartışıyorlardı ama geçen zaman onu tanıdıklar listesine yazmıştı. Yanında daha önce olmadığı gibi kederli, ağlamaklı bir halde oturmasını istemezdi. "Siz tadını çıkartamıyorsunuz buraların. O yüzden yağmura buluta suç atıyorsunuz." Camı açtı, dışarı çıkartıp yağmurun altında beklettiği elini ıslattı. Sonra Firdevs'in gözüne baka baka kokusunu içine çekti. "Oh mis gibi..." Memleket avucundaymış gibi gülümsedi. Tüm özlemler akan sulara karışmış gibi.

AzizeWhere stories live. Discover now