AĞACA DOĞRU- 32

677 68 17
                                    

Su birikintilerine basmamaya dikkat ederek son yokuşu da çıktığında nihayet camiye varmıştı Azize

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Su birikintilerine basmamaya dikkat ederek son yokuşu da çıktığında nihayet camiye varmıştı Azize. Ayağına giydiği yün çoraba biraz çamur bulaşmasına engel olamamıştı ne yazık ki. Böyle olacağını bilerek giymişti gerçi kara lastikleri. Birçok ayakkabıdan daha rahattılar. Köyde, dolabın içinde aylarca sahiplerini beklemişlerdi. Caminin, üstü kapalı avlusunun yanındaki patika yolu geçip lojmana vardı.

Tek katlı lojmanın pencereleri kapalıydı. Kapısında çamaşır asılmıyordu. Cemaatin sohbet ederken oturmaktan keyif aldığı sandalyeler kaldırılmıştı. Kış geldiğinde, her evde olduğu gibi Davut hocanın kapısı da sessizleşirdi. Derin bir nefes aldı Azize. Elinden kayan eldivenlerini kalın paltosuna sürterek düzeltmeye çalıştı. Yavaş ve dikkatliydi. Babaannesinin torbaya koyup yolladığı kavanozun içindeki çorba fazla sallanmasın diye epey gayret etmişti. Biraz mısır ekmeği ve yoğurt da vardı yanında. Evde pişenden yaşlı çifte de göndermek istemişlerdi.

Kapının önüne gelip "hocam" diye seslendi. Yanaklarını saran yünlü atkı yüzünden huylanıyordu biraz. Tüm itirazına rağmen, sanki kara kış gelmiş gibi giydirmişti babası. Kazak, hırka, kalın çorap, bere, manto, atkı. İçeriye girdiğinde de sobanın sıcağı işleyecekti iliklerine. Kışın ortasında yazı yaşayacaktı bir nevi. "Hacer teyze!" Parmaklarını metal kapıya vurdu sertçe.

Birkaç dakika içinde kapı açıldı. Hacer teyze misafirin sesini duyduğunda, ağrıyan bacaklarına rağmen hızlanmıştı. Kısa boylu, zayıf, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli bir kadındı. Kemikli burnunun ucu ufak ve sivriydi. Çocuklar yaz aylarında evde hazırlanan kompostodan ikram eden bu kadını çok severdi. Hacer teyze Azize'yi bir anda karşısında görünce tanıyamadı. Aylar olmuştu görüşmeyeli. Boy atmış, değişmiş bir de sarıp sarmalanmıştı. "Tanımadın mı Hacer teyze, Azize ben. Rahime'nin torunu..."

"Azize, oy benum güzelum. Gel içeri gel." Kadın kızı tutup kolundan içeriye soktu. "Tanıyamadum, ha bu gözlerum da yaşlandi aklum da yaşlandı." Azize kıkırdayıp kadına sarıldı.

"Bir anlık şaşkınlık yaşadın diye ettun kenduni yaşli." Son kelimelerinde kadının sevimli şivesini taklit etmekten alamadı kendini. Beyaz başörtüsü omuzlarına düşen Hacer teyzeye kabanını çıkarttıktan sonra sıkıca sarıldı. Bu evde başka, bambaşka hoş bir koku vardı. Ya da huzur kesecikleri asmışlardı köşelere. Yoksa insanın içi odaların sakinliğine tezat, nasıl kıpır kıpır olurdu?

"Kim gelmiş hanım?" Odadan Davut hocanın sesi duyulunca Hacer hanım tebessüm etti. Kendine has, sesinin sakin tonunu hiç yükseltmeden küçük adımlarla salonun kapısına yürüdü.

"Kıymetli bir misafirun var hoca, toparlan bakayım." Davut hoca önündeki masaya baktı göz ucuyla. Kur'an'ını ve tespihini kenara çekti. Boş bardağını köşeye koydu. Takkesini takıp, oturduğu koltuğun örtüsünü düzeltti. Yaşına rağmen el çabukluğuyla, kısa sürede toparlandı. O sıra Azize girdi içeriye. Önceleri olsa koşup sarılabileceği hocasına kocaman gülümseyerek bakmakla ve selam vermekle yetindi. Şu büyümek, her zaman için iyi bir iş değildi. Çok sevdikleriyle mecburi mesafeler giriyordu aralarına.

AzizeWhere stories live. Discover now