LACİVERT İMZA -21

947 72 27
                                    

Konuşulanlar, elbet duyulur

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Konuşulanlar, elbet duyulur. Niyeti unutan insanların sözleri kara bulutlara dönüşür. Gölgeler en güzel günleri bile. Kaçanın ayağını tökezleten korkular hazırdır daima. Susmak bir dakikalığına da olsa, ne güzel olurdu tüm dünyada.

"Dolu dolu beş yıl... Hem seninle bir ömür gibi hem de doyamadığım saatler gibi. Hastalığım sağlığım, yazım kışım, akşamım sabahım, uyandığımda gördüğüm ilk yüzsün sen. Yanımda heyecanla, muhabbetle çırpınan yüreğiyle bir sıcaklıksın. Geç buldum seni, kaybolmuşken gördüm. Belki yaralıydım, belki cahil. Sevmenin usulü varmış, yumuşak ve merhametli olmak lazımmış. Yavaş yavaş öğrendim senden. Zar zor uyuyordum geceleri, ciğerlerimde bir yangın vardı. Çekingen parmakların geziniyordu saçlarımda. Huzurdan başka bir şey değildin. İlaçtı varlığın, nasiptin bana.

Taze bahar kokulu saçların, kara gözlerinle gurbete bile memleket götürdüm. İlk kez oldu ama ben sevdiklerimi geride bırakmaktan korktum. Kafesinden kurtarmaya çalıştım bir kuşu, ellerimde can verecek diye ödüm koptu. O ise babasız kalmasından korktuğum kızım için bile yaralı yüreğimden öptü. Merhem gibiydi nefesi, konuşsaydı bir ömür dinlerdim. Işıl ışıl umutlarla iyileştim.

Eskisinden daha çok seviyorum seni. Gözlerinde yaylalar görüyorum, konuştukça. Güzel kelimelerin kaynağı, sana olan muhabbetimdir. Artsın, konuşayım. Artsın, sen biraz daha gülümse. Evimize şenlik gelsin. Tanıdıkça seni, yaklaştıkça yanına elini bir an bile bırakmanın ıstırap vereceğini biliyorum. Güzel Zeynep, kara gözlü komşu kızı. Varlığın yakınımdaydı, geç kaldım. Adım avuçlarındaydı, dualarını kabul edenedir şükranım."

Mehmet dili döndüğünce, tüm samimiyetiyle konuştuktan sonra göğsü inip kalktı. Sevmenin acemiliğini atlattığını zannediyordu. Oysa hâlâ ellerinin arasındaki hanımın parmakları, tatlı bir heyecan yayıyordu bedenine. Her gün tazelenmek, merakla tanımak isteyerek birinin gözlerine bakmak sevdaydı. Beş yıl hem beş dakika hem beş yüz yıldı. Tarifi mümkün olsa, biraz daha anlatmak isterdi. Fakat Zeynep usul usul akıtınca gözyaşlarını sustu. Ne muammaydı, hem tebessüm ediyordu hem ağlıyordu. Şimdi bu halde ağlatmak olmazdı. 

Sandığın üzerindeki fotoğraflara uzanıp aldı Mehmet. Yatağın üstüne yayıp hepsine tek tek baktı. "Bak" dedi "burada hastaneden dönerken parka gitmiştik. O pembe şekerlerden almıştık." Bir diğerini gösterdi. "Kardan adam yapmıştık." Diğerini kaldırdı havaya. "Fotoğraf stüdyosuna gitmiştik düğün fotoğrafımız yok diye." Zeynep hiç yaşlanmayışlarına, hatta gözlerindeki yorgun kederin yok olup gitmesine gülümsedi. "Burada da Azizem'i almışız aramıza..." Bir nefes alıp heyecanla Zeynep'e baktı. "Yeniden baba olacağım, o zaman da fotoğraf çekileceğiz. Yaşlanınca da çocuklarımızla beraber bakacağız."

"İnşallah de" diye söylendi Zeynep. Sonra elini uzatıp Mehmet'in yanağına koydu. Öyle sevinçliydi ki günlerdir. Yerinde duramıyordu neşesinden. Yüreğinde korkusu, endişesi, bir güvensizliği yoktu. Gurbette değildi yüreği, bir kadının şefkatli eliyle çekip çevirdiği evde yaşıyordu. İstekleriyle insanı zora sokan, adamın boğazını sıkan bir kadın değildi. Aksine destekti. "Sen hep konuşsan dinlerim, hiç konuşmasan anlarım. Seni hep tanıyor gibiyim. Her bakışına aşinayım. Aslında öyle saf bir yüreğin var ki. İçindeki yaralardan çevrendekileri korumak için kaçışında bir garaz olmadığını biliyorum. Tek başına bir evlat büyütmenin zorluğuna direnmeni, onun ihtiyacını karşılayamadığın zaman alıp buraya getirmeni merhametine delil sayıyorum. Bir zindandaydım, elimden tutup kaldırdığın günü unutmuyorum. Beni yüreğine aldığını söylediğin günü hâlâ anımsayıp gülümsüyorum. Ama bir şey var..."

AzizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin