HAYAT VE OKUL- 30

613 72 7
                                    

Hava sakin, insanlar telaşlıydı Samsun'da

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hava sakin, insanlar telaşlıydı Samsun'da. Kezban halanın misafiri gelecekti. Karşı binada oturan ve eşinin işi sebebiyle üç yıldır Almanya'da yaşayan komşusu için hazırlık yapıyordu. Kolay kolay telaşlanan biri değildi ama gelecek misafirin kendini beğenmiş bir fıtratta olduğunu bildiğinden, kusur görülecek bir unsur bırakmak istemiyordu etrafta. Vitrindeki el dokuması dantellerden, masanın üstündeki örtülere kadar düzeltti. Çatal bıçak takımlarını çıkartıp gümüşleri parlattı. Evi baştan aşağıya yeniden temizledi. Dışarıya çıkıp, hazırladığı ikramlara ek olarak kurabiye bile aldı. Bunları öylesine hızlı ve kuvvet uygulayarak yapıyordu ki yorgunluktan bedenine yerleşecek ağrıları akşam yatınca fark edecekti.

Normalde okul dönüş saatini takip eder, Azize'yi camda beklerdi mutlaka. Bir emanetin yükü vardı omuzlarında ve dakik olmak, vicdanını bir nebze rahatlatıyordu. Fakat bu gün o kadar dalgındı ki kızı, ancak zile basıldığında hatırladı. Koşturup kapıyı açtı. Karşısında duran saçı dağılmış, rengi solmuş Azize'yi kolundan tutup içeriye çekti.

"Hoş geldin" dedi aceleyle. "Hemen ellerini yıka, o sırada sana yiyecek bir şeyler hazırlayacağım. Sonra yarım saat içinde yıkanıp elbiselerini giymen ve hazır olman gerekiyor. Tamam mı? Yorgun gözüküyorsun gerçi ama bu gün biraz dik durmalısın." Kızın omuzlarını tutup eğri bir demiri düzeltmeye çalışır gibi kuvvet uyguladı. Azize şaşkınlığından sıyrılamadan dikleştirdi omuzlarını. "İşte böyle" diye mırıldandı Kezban hala.

"Bir yere mi gideceğiz hala?"

"Hayır, misafirlerimiz gelecek. Her şeyi hazırladım. Bir tek sen kaldın geriye." Duydukları Azize'yi memnun etmemişti. Bu gün gerçekten yorgundu ve misafirler için hazırlanamayacaktı.

"Ben odamdan çıkmam hala, hem ödevlerim de var zaten. Söyleme evde olduğumu."

"Olur mu öyle şey" diye çıkıştı kadın. Dönüp arkasını mutfağa girdi. "Hem gelenlerin seni görmesi şart!"

"O niyeymiş?" Kezban hala bu gerekçeyi sununca meraklandı Azize. Yoksa köyden gelenler mi vardı? Babaannesi, dedesi, belki... Olur ya babası...

"Çünkü kibirli insanları ağırlayacağız. İki üç yıl Almanya'da yaşamış ve bunu uzun uzun anlatıp çalımlı çalımlı oturacak komşum gelecek. Yaptığım hazırlıklarla ağzına laf vermeyeceğim gibi, herhangi bir görgüsüzlüğünde senden yardım alacağım. O memleketi iyi bilirsin sen. Bilirsin değil mi?" Kezban hala bir tabak koydu sofraya. Azize'ye oturması için işaret etti. Kız ellerini yıkamayı bile unutmuştu. Misafirin köydekilerden biri olmadığını öğrenmek de hevesini kırmıştı zaten.

"Ben bilirim de... Sen bu kadar hazırlığı komşun için yaptığından eminsin değil mi?"

"Tabi ya, kimin için olacak başka?"

"Hala sen bu kadını sevmiyorsun belli ki. Kibirli biri olduğunu söylüyorsun ama bir sürü hazırlık yapmışsın. Madem hoşlanmıyorsun, niye davet ettin?" Kezban hala, kızın bu tespitine gülmemek için kendini sıktı. Karşısında sevdiğine yanaşan, sevmediğinin yüzüne bile bakmayan Azize varken bu davet elbette sorgulanacaktı. Önce açıklamak istedi. Dışarıda karşılaştığı komşusunun ayaküstü kendini davet ettirmesini, bunu kibirli bir edayla yaptığını anlatabilirdi. Bu davetin kadınlar arası bir gösteriş savaşı olduğunu, Azize anlayabilir miydi acaba? Vazgeçti Kezban hala, büyükler arasındaki bu çekişmeli ve kimin kazanacağı belli olmayan oyundan küçük yeğeninin haberi olmasa da olurdu. Bu akşam bir araya gelip, ellerindekini anlatacak sonra da akşam kendi yalnız ruhlarının eksikliklerini nasıl tamamlayabileceklerini düşüneceklerdi.

AzizeWhere stories live. Discover now