DENİZ KABUKLARI - 40

454 68 21
                                    

Yağmur geceden beri olanca şiddetiyle yağdığından Azize otobüs yerine arabayla sağlık ocağına gitmeye karar verdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yağmur geceden beri olanca şiddetiyle yağdığından Azize otobüs yerine arabayla sağlık ocağına gitmeye karar verdi. Virajlı ve dağdan taş düşebilecek yollarda kızını tek bırakmak Mehmet'i tedirgin ediyordu. İyi bir öğretmen olduğunu, Azize'nin de yetenekli bir sürücü olduğunu kabulleniyordu. Fakat tehlikeye karşı yeteneklerin yetersiz kaldığı bir nokta muhakkak vardı.

Azize yavaş ve dikkatli süreceğine dair teminat verdi babasına. Adamı rahatlatmaya çalıştı. Bu yağmurun uzun sürmeyeceğini, yarım saat içinde kesilebileceğini bile söyledi. Karşısındaki ufak bir çocuk olmadığı için yumuşak tonla konuşması faydasız kaldı. En sonunda kolundaki ince kayışlı, ufak kare çerçeveli saati havaya kaldırdı. "Geç kalıyorum" dedi taktik değiştirerek. "Evden erken çıkmazsam daha hızlı sürmem gerekir. Bu gün gitmem gerekiyor, yağmurun altında otobüs bekleyemem."

"Ben bırakayım seni."

"Baba ne gerek var? Bir saat sonra sen de işe gideceksin. Rafet abi seni almaya gelene kadar ancak hazırlanırsın." Mehmet iş arkadaşı Rafet'in arabasıyla işe gidiyordu şu sıralar. Sohbet ediyorlardı yol boyu. Azize ısrarlı adamın bakışlarından kaçmak için çantasını aldı. Tek başına halledebilirdi. Araba kullanmayı öğreneli uzun zaman oluyordu. Bu yokuşlardan, virajlı yollardan geçişi ilk değildi. "Sağ salim gidip gelmem için dua et olur mu?" Uzanıp babasının kolunu sıvazladı. "İyi bir gün geçirmek istiyorum. Ailem de benim kadar mutlu olursa çok sevinirim. Rahatlamaya çalış." Mehmet kelimeleri tükenmiş olarak sonlandırdı bu konuşmayı. Başını salladı yalnızca.

"Bir gün beni anlarsın umarım" dedi sadece. Mehmet bu sefer anlaşılmak isterken çok ciddiydi.

***

Azize yayla günlerinden sonra mermer zeminli, beyaz ışıklı koridorlara kendini yabancı hissetti. İlk birkaç saat ortama adapte olamadı. Keşanı sırtında gelen her teyzeyle güzelce ilgilendi yine de. Memleketten bir parçaydı bu şal. Ve yaylaya da çıksa, çarşıya da inse Of'un kendine has insanıyla yan yanaydı. Kimisi kızgın, kimisi neşeli teyzelerin içinde akrabalar ve komşular da vardı. Civar köylerden gelenler çoktu. Laflamayı seviyorlardı. Aile içinde olanları, gelinleriyle problemlerini, memur damatlarını, çay tarlalarını anlatıyorlardı. O kadar normal bir akışta seyrediyordu ki bu muhabbet, Azize elinde şırınga tutarken hiç tanımadığı bir kadının kardeşleriyle olan husumetini öğreniveriyordu. Bu teyzeler genç hemşireleri kızları gibi görüyor, sağlık ocağına fazla gelip gidiyorlarsa yanlarında hediye patik tülbent de getiriyorlardı.

Tabi bu ziyaretler her zaman masum olmuyordu. Hayırlı işlerin peşinde olan, eli yüzü düzgün ve temiz ahlaklı kızları soruşturmak için gelenler de çoktu. Azize tartıştığı ve huysuzluğuna maruz kaldığı kadınlardan değil, manalı tebessümle yanına gelenlerden korkardı. Tanışma bahanesiyle sorulan sorulara üstü kapalı cevaplar verip anlamamış gibi yapmak konusundaki istidadı gün geçtikçe gelişiyordu. İlk bakışta karşısındaki insanın niyetini anlamak kolaydı zaten. Gerçekten ağrısı sızısı olanın gözü kimseyi görmezdi. Ne hemşireyi merak ederlerdi, ne doktoru. Akılları ilaçlarda olurdu. Ve öyle kişilerle karşılaşınca elinden geleni yapmak için çabalardı.

AzizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin