KAYA YEŞİLİ - 14

849 79 15
                                    

Mustafa önündeki büyük bardağı evirip çevirirken, Azize başını pencereye çevirmiş uzaktaki denizi seyrediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mustafa önündeki büyük bardağı evirip çevirirken, Azize başını pencereye çevirmiş uzaktaki denizi seyrediyordu. Bulanık mavi rengin üstü, gri bulutlarla kaplıydı. Akşam değildi ama pastanenin üst katında ışıklar yanıyordu. Köylerde, dağlarda yağmur başlamıştı. Of semaları henüz intizardaydı. Mustafa meyve suyunu yudumladıkça, çıkardığı sesler sebebiyle Azize'nin dikkatini çekiyor sonra da masanın üstündeki peçete ve kâğıt parçalarıyla uğraşıyordu. Amcasının kızının durgun ve sessiz hali yüzünden, kıpır kıpır ruhu biraz daralıyordu. Bu yüzden de omzuna salınmış saçlarına, yuvarlayıp top haline getirdiği peçete parçalarını atıp gülüyordu.

"Yapma Mustafa, babamın yanına gideceğim bak!" En sonunda tehdit edildi. Kızın kararlı bakışlarını görünce elindeki peçete topunu masaya bırakıp dudaklarını bardağına yaklaştırdı. Yine de eğlenmeye kararlıydı.

"Emicem yavuklusuyla mutlu, almaz ki seni yanina." Bu yavuklu kelimesi her ne demekse, Zeynep için kullanılıyordu ve Azize'nin belirsizliğe sürüklenen duygularına hiç de iyi gelmiyordu. Almanya'dayken on beş günde bir Hallesche caddesindeki küçük dükkânın bahçesinde oturup gazoz içerken, bir anda yabancı bir kadını babasının masasında görmek hoşuna gitmiyordu. Sözde burada oturup denizi seyretmek, Mustafa'ya eğlenceli sohbetler etmek için yalnız bırakılmışlardı. Ama bu küçük kafenin kutu gibi kare şeklinde olan üst katında, Azize babasının kalbinden dışlandığını ve aralarına sırların girdiğini düşünüyordu. Babası başkasıyla mutlu olabilir miydi hakikaten? Başkası için yolculuk yapmıştı gerçi.

Denizden çevirdi düşünceli gözlerini. Küçük kafenin bir ucundaki masaya baktı. Zeynep ablası ve babası birlikte oturuyordu. Önlerinde muhallebi kâseleri ve iki çay vardı. Çay eline dökülse ve ince sızılarla derisine işkence etse, Azize'nin çoğalmaya başlayan kederini unutturamazdı. Günler sonra babasıyla dışarıya çıktığı için sevinirken, bunun yalnızca Zeynep için olması hevesini kırmıştı. Amcasının davetini seve seve kabul eden Mustafa'nın henüz dillendirilmeyen dertleri anlama kabiliyeti yoktu. Şeker bulaşmış dudaklarını yalayıp, sandalyesini hareket ettirerek gürültü çıkartmakla meşguldü.

Mehmet bu gün Zeynep'le konuşmak istiyordu. Çocukları gezdirmeyi bahane ettiği doğruydu. Olayları önem sırasına koyamayacak fevri planlarının, onları durgun bir sahil kenarına ulaştıracağı güne kadar bilmeden de olsa herkesten sabır bekliyordu. Basri'den haberi vardı. Bu tehlikeyi göze almıştı zaten. Bu yüzden net kararlar almalı ve açık bir şekilde Zeynep'le konuşmalıydı. Tüm köyün gözü Mehmet'in üzerindeyken ve İlyas on dakika görüşmeye müsaade ederken kendini rahat hissetmiyordu. Çocuklarla çarşıya çıkarmak iyi bir fikirdi. Azize'ye de iyi geleceğini düşünüyordu. Uzun sayılan bir süre ayrıydılar ve kız yamacında dolaştıkça memnun oluyordu.

"Beğenmedin mi?" dedi Zeynep'in önündeki bir iki kaşık yenmiş muhallebiyi göstererek. Beğenmişti Zeynep. Ama Mehmet'in karşısında eli ayağına dolaşıyor, lokmalar boğazına diziliyordu. Sonra, ömür boyu beraber olsalar ve heyecanı hiç dinmese... Ölürüm bir gün, muhakkak diye geçiriyordu aklından. Pastaneye oturmak lüks sayılırdı. Belki erkekler çarşıya indikçe bir çay içerlerdi buralarda. Ailelerini sevenlerdense, çocukların ağızlarını tatlandırırlardı. İlyas gibiler, evde çalışan ve lokmayı hak edenin payıyla ceplerini doldururdu. Zeynep daha önce önünden geçtiği bu iki katlı küçük dükkâna girmiş değildi. İlk seferi Mehmet'leydi.

AzizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin