YOL HEYECANLARI - 16

752 72 12
                                    

Latif hava kararmadan evine götürdü Azize'yi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Latif hava kararmadan evine götürdü Azize'yi. Ayakkabıları çamura bulanmış, elbisesi çay kafullarının sert dallarına takılarak yırtılmıştı. Yine de küçük kız halinden memnun gözüküyordu. Yol boyu sohbet etmiş, yarın daha fazla gezmek istediğini söylemişti. Latif, Azize'nin kelime telaffuzunu farklı buluyor ve çok da seviyordu. Arkadaşını dinlemek büyük bir zevkti. Evdeki kalabalık dağılıyordu yavaş yavaş. Böyle bir günde Mehmet'in kızını çamurlara bulanmış görenlerden kimisi güldü, kimisi de fısır fısır konuştu. Azize hiçbirine dönüp bakmadı. Doğrudan eve girdi ve banyoya yöneldi. İnsanlar, gülüşmeler, kalabalık saymadığı dakikalar boyunca sürdü ve sonra eve sakinlik çöktü. O sıra ellerini ve ayaklarını yıkamış olan Azize içeride daha fazla beklemeye gerek duymadan banyodan çıktı.

"Ay bu ne hal!" Emine yengesine yakalandı önce. Ellerinde tuttuğu tabakları mutfağa götürmesi gerekirken biraz süzdü Azize'yi. "Çamura mı yattın?" Dikkat çekmek için bilerek sesini yükseltti. "Şimdi bunca işin arasında nasıl yıkayacağız seni?" İstediği de olmuştu. Rahime hanım başta olmak üzere herkes bir iki saattir ortalıkta görünmeyen Azize'nin başına toplandı. Mustafa da kaybolup gitmişti bu kalabalığın arasında, Yasemin'le Gülcan da ortalıkta gözükmüyordu. Beraber olduklarını düşündüklerinden, yoğunluk arasında aramamışlardı kızı.

"Yıkanmak istemiyorum zaten" dedi Azize. Omuz silkip kendisine sorulan hiçbir soruya cevap vermedi sonra da. Babası gelmeden odasına geçti. Divanın altından selesini çekti ve sabah katlayıp koyduğu kıyafetlerini alıp giydi. Halası odaya girmemişti ve bundan memnundu. Raftan daha önce okuduğu bir kitabı alıp göz gezdirdi. Bir sayfayı zar zor okudu. Kapağını kapatıp yastığının altına koydu. Karanlık çökmüştü. Tavandaki lamba elektrik kesintisine uğramış gibi titrek bir ışık saçıyordu etrafa. Ampulün içindekini ateş sanan pervaneler dönüp duruyordu. İnceden tıkır tıkır bir ses geliyordu. İlk zamanlar korkardı Azize, lamba patlayacak zannederdi. Buradaydı günlerdir ve düzen hep olduğu gibi devam ediyordu.

Rüzgâr yiyen bedeni iyice yayılıyordu yatağa. Dağılan saçlarının arasından başını kaşıyıp ayaklarını salladı. Birkaç diken çalısı ince kırmızı izler hediye etmişti ona. Bu gün ne çok yara almıştı. İzleri kalır mıydı? Birkaç dakika sonra kapı açıldı. Babasını gördü. Beyaz gömleğiyle, eskisi kadar farklı ve yakışıklı gözükmüyordu. Yorgundu, gelip yatağa oturmadan önce de yine öksürdü. Azize babaannesinin yaptığı ıhlamurlara olan inancını kaybedeli birkaç gün oluyordu.

"Azize, neredeydin kızım?"

"Latif'le birlikteydik." Mehmet'in bakışları kızın yüzünde dolaştı. Farklı bir canlılık gördü. Gözlerinde çok sevgili bir evlat olan çocuk Azize'nin sıcaklığı yoktu. Bir süre konuşamadı Mehmet. Oysa buraya kızıyla sohbet etmeye gelmişti. "Çayların arasına girdik ve Latif ağacak tırmandı. Bana da öğretecekmiş. Bu gün sadece biraz yükseğe çıkabildim. Hiç de korkmadım. Bak, elbisem de orada. Ama artık onu giyemem çünkü yırtıldı."

AzizeWhere stories live. Discover now