3. Şahikaya Müteveccih

562 65 73
                                    

Weezer- Island in the Sun

"Bir insanda doğal olarak bulunan ve doruk noktasına varmış olan güzelliğin, özellikle onu sunan kişinin kendi güzelliğinin farkında olmamasının karşısındakini etkilememesi olanaksızdır."

Sabah serinliği günün en sevdiği vaktiydi Menaf'ın. Daha henüz güneşin ensesini yakmadığı, hafif meltemlerin tenini okşadığı, tertemiz bir havanın olduğu vakitlerdi.

Şeftali kokularıyla karışmış hanımeli kokuları yatakhaneye kadar gelirken, gecenin uykusuzluğu bedeninde hissedilse de çevik bir hareketle kalkıp, diğerlerini umursamadan üstünü giydi. Böyle durumları artık takmaz hale gelmişti kaç yıldır insanların arasında soyunduğundan. Son birkaç yıldır bedenindeki değişikliklerden memnundu çünkü. Kas kütlesi artmaya başladığından buna bakmaktan zevk alıyordu.

Yatağın üstündeki ince pikeyi toplayıp kenara koydu ve çarşafını da düzeltti. Ortamdaki en toplu kişi olduğu bile söylenebilirdi. Göçebe gibi yaşamak, onu kendi yaşadığı alana saygılı olmaya mecbur bırakmıştı. Çünkü ardını toplayan bir annesi olmadığında, eşyalarını bulmak zorlaşıyordu.

Açık renk kot pantolonu ve bol, rahat açık soft bir yeşil olan tişörtüyle hazırdı. Bugün çarşıya inmelerine izin vardı. Şeref dün öyle demişti.

Köye inip, ablasını aramak istiyordu. En azından ne yaptıklarına dair bir bilgi alması gerektiğini düşünüyordu. Zaman zaman onları umursamasa da aslında onlardan kopamayacağının bilincine yeni ulaşmaya başlamıştı. Bu yüzden Aslı'yı aramak sormak eskisinden daha kolay geliyordu. Eskiden bir kenara atılmış paçavra gibi hissettiğinden bundan kaçınırdı. Gerçi şimdi de çok farklı hissetmiyordu ama kabullenmişti durumu.

Telefonunu cebine koyduğunda, annesinin gelirken verdiği paraları ve dünkü yevmiyesini de aldı.

Saçlarının her bir tutamı farklı yöne bakarken onlarla ilgilenemeyecek kadar üşengeçti. Zaten kimin umurundaydı ki? Ergenlere özgü aylak adımlarla dışarı çıkıp, erken kamyonetin gölgesine çöküp diğerlerini beklemeye başladı. Eline aldığı çubukla yerdeki çimleri iteliyordu. "Bu eve yarardan çok zararın var, babamla konuşmalı mıyım?" Tibet'in sesini duymasıyla bacaklarının arasından kaldırdı kafasını. Alttan ona bakarken, çocuk oldukça büyük görünüyordu.

Menaf'ın içinde anlamsız, ezik bir his peyda olduğunda kalkıp, karşısına dikildi. Ondan birkaç santim daha uzun ve yapılı olduğu için kendini böyle daha iyi hissetmişti.

"İzin günü bugün, sen mi karar veriyorsun artık işçilerin ne yapması gerektiğine?" Alaylı cümleleri çocuğu kışkırtmak yerine güldürdüğünde, kışkırtılan kişi kendisi olmuştu. Ciddiye alınmadığını hissediyordu.

Aralarındaki maddiyat farkı çocuğun üstündeki keten gömlek ve şortun kalitesinden bile belli oluyordu. Bu konu da biraz canını sıkıyor olabilirdi Menaf'ın. Hayatı kabullenmek bazen çok zor olabiliyordu.

Şeref'in arkasında diğer işçilerden birkaçı belirdiğinde, Tibet yanıt vermemeyi seçti. "Siz kapıdaki minibüse geçin, Menaf sen de kal oğlum. Tibet ve arkadaşlarını da atacağız köye, sen de onlarla kasada gidersin." Emir geldiğinde Menaf neden o ve arkadaşlarının da geldiğini anlamamıştı. Ayrıca o da işçiydi, o neden minibüsle gitmiyordu? İşte gelirken düşündüğü buydu, onu çalıştırırlarken çocuk değildi ama işin sonunda hep çocuk muamelesi görüyordu.

O zaman neden yetişkin gibi davranmasını istiyorlardı?

Ağzının içinden söylenirken, Şeref onu takmadı. Ama dibindeki kumraldan bozma sarışın hiç de öyle görünmüyordu. Ağzındaki gevşek sırıtış, Menaf'da suratına bir tane geçirme isteği uyandırıyordu. Şeref kamyonete binip çalıştırdığında, araç titremeye başlamıştı. Menaf eski Mazda'nın kapağını indirdiğinde, Tibet'in yüzüne baktı, hadi bin der gibi.

İflah Olmaz TutkularWhere stories live. Discover now