13. Yoğun Hislerde Batış

486 54 126
                                    

Cage The Elephant- How Are You True

"Bir şeyin değeri, ne kadar sürdüğünde değil, ne denli yoğun olduğundadır. Bu yüzdendir ki unutulmayacak anlar, tarifi imkânsız şeyler ve eşine rastlanmaz insanlar vardır."

Elindeki şeftalinin tüylü yüzeyinin onu kaşındırmasını umursamadan alttaki kovaya atıp, tekrar önündeki dallara döndü çocuk. Aşağıda şarkı mırıldanan ağustos böceğini umursamamaya çalışıyordu.

Tibet ise elindeki renkli küpleri çevirerek rahat bir şekilde ağaca yaslı şekilde oturuyordu. Çocuğun rahatsız olup olmamasını ise hiç kafasına takmıyordu. Zaten rahatsız olduğunu da hiç mi hiç düşünmüyordu.
Gecedeki anıları aklına gelince sırıttı.

Çocuğun onun hareketleri karşısındaki tepkileri komiğine gidiyordu. Gerçi kendisine çok insan karşı koyamazdı. İyi bile direndiğini düşünüyordu.

"Niye arkadaşlarının yanına gitmiyorsun?" Menaf aşağı seslendiğinde, çocuk gözlerini saniyelik bir şekilde elindeki küpten ayırıp Menaf'a çevirdi.

"Şu an da arkadaşımlayım, öyle değil mi?" Tatlı gülümsemesini yukarıdan gören Menaf, ayaklarına engel olamadan merdivenden dikkatli bir şekilde inmişti. Kendi hareketlerini kontrol etmekte öyle zorlanıyordu ki, iradesinin bütün iplerini kaybetmişti.

Havanın sıcaklığı şeftali ağaçlarının sık dallarına rağmen onlara ulaşıyordu.

"Öyle miyiz?" Sırf bu soruyu sorup, gözlerine bakmak için inmişti ağaçtan. Ekstra enerji harcamak, bu çocuğa bakarken o kadar da gereksiz gelmemişti o an için. Güzel bir yüze bakmanın insana verdiği hisler başka olmalıydı.

Sanattan etkilenmek gibiydi Menaf için. Tanrı'nın yarattığı bir esere bakıyordu sonuçta. Tibet sarı saçlarını geri itip, elindeki küpü kenara bıraktı.

Gözleri çarpıştığında, çocuğun kenarları çekik ela gözlerinde nasıl çabuk kaybolabileceğinin farkına varmıştı Menaf o an.

"Ben öyle düşünüyorum." Tibet'in cevabıyla, Menaf hala ayakta ona bakarken, kafasındaki hasır kovboy şapkasını çıkarıp onun başına bıraktı. Sarı saçların üzerinde daha iyi durduğunu düşünmüştü.

Kendi saçlarını da karıştırıp, sessiz bir şekilde, güneşin ara ara aydınlattığı çocuğa baktı bir süre. Ben kimim diye sorgulatıyordu Tibet insanı. Neyim ben?

Hepimizin hayatında böyle insanlar olabiliyordu eğer şanslıysak. Bize kim olduğumuzu sorgulatan, belki asıl kimliğimize ulaşmamızı sağlayan insanlar. İşte o insanlara bağlanmamak imkansıza yakın olurdu. Hayranlık, sevgi, aşk, tutku... Belki de nefret. Ama bir şekilde bu hislerin en güçlüsüne sahip olurlardı.

Menaf kendisi için 'o' olan insanı bulmuştu. İçten içe farkındaydı ama insanlar kendisi için büyük değişiklikler getirecek şeyleri gidebildiği yere kadar inkar ederdi. Menaf'ın kaçacak çok yeri kalmamıştı.

Tam da o anlarda fark ediyordu. Çünkü bu surata bakmak, herkesin sandığı kadar kolay gelmiyordu Menaf'a. Kendisi için hoş olmayan anılara bakmak gibiydi. Kendisini, kimliğini ayana gibi gösteren bir surattı bu. Bakmak nasıl kolay olabilirdi?

Acı verse de yapmaya devam ettiğine göre, Tibet onun için nasıl biriydi?
"Senin arkadaşın olmak kolay değil." Dedi Menaf derin bir nefes verip çocuğun yanına otururken. Geldiğinden beri şahit olduğu şeyler ona bunu düşündürmüştü evet ama o bunu söylerken başka şeyler de demeye çalışıyordu.

"Neden? Bunu Gebro'ya bakarak mı söylüyorsun?" Bu sefer gerçekten ilgili gibi sormuştu. Cevabı merak eder gibi. Tibet'i böyle ilgili yakalamak kolay değildi. Sanki söylenen hiçbir şeyi umursamıyor gibiydi. Menaf bu yüzden kelimelerini dikkatli seçmeye çalıştı.

İflah Olmaz TutkularWhere stories live. Discover now