32. Duvarlar Arasındaki Mesafeler

346 47 63
                                    

Cults- Gilded Lily

"Onunla konuşmak nadide bir kemanı çalmak gibiydi; yayın her dokunuşuna, titreyişine karşılık veriyordu..."

Çocuğun ilk tepkisinin şok karşısında donma tepkisi olması Menaf için şaşırtıcı olmuştu. İçten içe bildiğini düşündüğü bir şeyi itiraf etmişti Menaf'a kalırsa.

Fakat insanlar bazı şeyleri içten içe biliyor olsa hadi inkar etme eğiliminde olurlardı. Bir yere gittiklerinde, başlarına o istemedikleri şeyin geleceğinden neredeyse emin olmalarına rağmen, gelmemesinin düşük yüzdesine tutunurlardı. Tibet bu hareketlerinin karşısında kim olursa olsun bir sevgi bağlılığı yaratacağının farkındaydı. Onda yaratmaması bir şeyi değiştirmezdi. Bunu biliyordu. Yine de o düşük yüzde, isteklerinin peşinden gitmesine sebep oluyordu.

Menaf çocuğun gözlerindeki korkuyu gördüğünde ne yapacağını bilmeden geri çekilmişti. İlk defa böyle bir ifade görüyordu ondan. Karşısındaki çocuğun, diğer insanlardan farklı olduğuna öyle inanmıştı ki, bir sözcüğün onu bu kadar paralize edebilmesi karşısında eli ayağı birbirine dolanmıştı.

Söylediği şey seviyorumdan daha çok bir küfür gibi etki bırakmıştı ortamda.

Tibet pantolonunu alelacele toparlayıp, garajdan arkasından bir canavar koşuyor gibi kaçtığında, arkasında ne yapacağını bilmeyen bir Menaf bırakmıştı.

Çocuk ellerini saçlarından geçirip, "Siktir..." diye mırıldandı. Ne yaptığını yeni fark ediyordu. İçindeki adrenalin o anın içindeyken yüksek bir binadan atlamasını bile sağlardı. Yani itirafı neydi ki... Yine de buna kategorizasyonun en tepesinden baktığında, bir erkeğe, onu geçiyordu, Tibet'e itiraf etmiş olasına kendisi de şaşırmıştı hemen ardından.

Kendi halinin bile farkına varamadan garajdan çıkmıştı o da. Öğlen vakti geldiğinden herkes uyanmış, işinin başına geçmişti. İnsanlar Menaf'ın suratından bir şeylerin yolunda gitmediğini fark etmiş, sorular sormuş olsa da, çocuk bir şekilde geçiştirmişti.

Kime neyi açıklayacaktı?

Sarhoş bir şekilde, günün ne kadar uzun olduğunu düşünerek çalışmıştı güneşin altında. Alnından ve ensesinden akan terleri bile umursamamıştı. Aklı darmadağın bir haldeydi. Çocuğun korkulu suratı gözlerinin önünden gitmiyordu.

Menaf için de kolay değildi bu sözcükleri kullanmak. Daha önce kimse ona kullanmamıştı. Zaten sevildiğini bilmesi gerekiyormuş gibi davranırdı ailesi ona. Oysa herkesin, en azından hayatında bir kez olsun bunu duymaya ihtiyacı olurdu.

Kimse bundan sadece sözsüz bir şekilde emin olamazdı, sadece sözlü bir şekilde emin olamayacağı gibi. Fakat bu noktada, Menaf, erkek olmanın getirdiği beklentilerin altında ezildiğini fark ediyordu.

Bunu beklemenin bile utancını yaşıyor, duymak istemesinin saçmalığının içinde yuvarlanıyor ama çıkışı bulamıyordu. Ne zaman üzülse, bunun o kadar da büyük bir olay olmadığına kendini ikna ediyor, üzülmesinin anlamsızlığına inanıyordu.

Ne zaman boğazına bir yumru otursa, güçlü olmasına zeval geleceğini düşünüp o yumruyu, bir yumruğa dönüştürmekte beis görmüyordu.

Cinsiyet normlarının başlıca kanun koyucuları, sadece kadınlara değil kendilerine de zarar veriyorlardı. Menaf erkek olmanın değil, insan olmanın gerekliliklerini bu çiftlikte öğreniyordu. Çünkü hayat yalnızca 'cinsiyet'le yürünen bir yol olmaktan çok daha büyük şeyleri içeriyordu.

Tibet'i üç gündür görmüyor olmasının iç sıkıntısıyla geziyordu. Sadece Tibet'i değil, arkadaş grubundan da kimseyi görmüyordu. Gerçi hiç uğraşmamıştı birisine ulaşmak için. Kendi kendisini dışlamıştı bu süreçte. Onların Tibet'in arkadaşı olduğuna inanıyor, bir hata yaptığını düşündüğü için de yanlarına gittiğinde tepki görmekten çekiniyordu.

İflah Olmaz TutkularWhere stories live. Discover now