20. Medcezir Dalgalarının Arasında

383 44 67
                                    

The Strokes- The Adults are Talking

"İçimizdeki karanlıkları göze almazsak bütünlüğümüze asla ulaşmayız. İnsanlar olmaları gerektiği gibi olabilseler, baskı altına aldıkları günahlarını çocuklarına yansıtmak zorunda kal­mazlardı. Bunda büyük ve üzücü bir gerçek yatmaktadır; çün­kü, işlenmemiş günahlar bağışlanamaz."

Her kararının pişmanlığını yaşıyordu çocuk. Gerçekten yaptığı her seçimin yanlış olduğunu düşünüyordu. Fakat bu öyle bir zincirdi ki, bir yerden sonra seçeneklerin ikisi de yanlış oluyor ve sadece daha az zarar göreceğin seçeneği tercih etmek durumunda kalıyordun.

Menaf da bu şekilde daha az zarar göreceğini düşünmüştü. Şimdi öyle düşünmüyordu ve üstünden çok bir zaman bile geçmemişti... Onu üç gün görmemenin ve dokunmamanın böyle ıstırap verici bir şey olduğunu bilemezdi. Aynı çiftliğin içinde kendisinden nasıl kaçtığını bile bilmiyordu.

Tibet istediğinde insanları çok iyi cezalandırıyordu. Bunu fark etmişti Menaf. Kendisini öyle bir konuma getirmişti ki insanların gözünde, yokluğu büyük bir boşluk ve yara oluyordu.

Bu kadar kısa sürede bu kadar vazgeçilmez olmayı nasıl başarmıştı?

"Neyin var oğlum senin, aklın beş karış havada?" Özer abisi yan ağaçtan seslenince, elindeki şeftaliye bakmayı bıraktı Menaf.

"Efendim abi?" ne dediğini de hiç duymamıştı.

"Ne oldun diyorum, şeftaliyle ne alıp veremediğin var? Bakıp bakıp, kaş çatıyorsun?" Güldü sonunda.

Menaf keyifsizce gülümsedi. Aklındakileri nasıl söylerdi? Eğer Tibet kız olsaydı, hemen bahsederdi Özer'e. Fakat durumlar kendi içinde bile karışıktı. Ne dese boş, ne yapsa boş geliyordu.

"Bir şey yok abi, uykumu alamadım herhalde." Diyerek geçiştirdi adamı.

Tibet'le konuşmadığı için, diğerlerini de görmüyordu. Tibet'in arkadaşları olduğu için, yanlarına gitmeye çekiniyordu. Hem çocuk bir daha yüzüme bakma demişti, onların arasına girse ne yapacağını kestiremiyordu.

Fakat son günlerin sadece Tibet'i düşünerek geçtiğini inkar edemiyordu. Aslı'yla da konuşmuştu. Bu da onu ek olarak geren başka bir konuydu. Sanki bir şeyleri anlamıştı. Elbette bilmesi mümkün değildi ama Menaf suçluluk hissiyle herkesin her şeyi bildiğini düşünüyordu.

Oflayarak indi merdivenlerden. Güneş de öyle yakıcıydı ki bugün daha da sinirleniyordu. Terin sırtından kaydığını hissediyordu. Ağzına kadar doldurduğu iki kasayı üst üste koyup, kucağına aldı. Son üç günün en çok çalışan kişisi olabilirdi. Aklını dağıtmak için ağaçların tepesine çıkıyor, oradan çiftliğe bakıyordu. Ne yana dönerse dönsün, yatakta bıraktığı o halini aklından atamıyordu.

Kendi yaşamıyla, kişiliği arasında sıkışmıştı. Tercih hakkı olduğunu da düşünmüyordu. Menaf onlar gibi büyümemişti ki, onu böyle kabul edecek kimse yoktu.

Kasaları yerine bırakıp nefeslendi. Şeref Mazda'nın yanında ellerini beline koymuş etrafına bakıyordu.

Gözleri Menaf'la kesişince, eliyle yanına gelmesini işaret etti. Menaf hiç şaşırmamıştı. Adam ne zaman onu görse mutlaka bir iş kilitliyordu.

Kafasındaki kovboy şapkasının ipini boynuna geçirip, şapkayı sırtına bıraktı. Saç dipleri ıpıslaktı sıcaktan.

"Ne oldu Şeref Bey?" diyerek yaklaştı adamın yanına.

"Tibet'in odasına şu sandığı çıkarmak lazım, sen gençsin yaparsın ha oğlum?" Kamyonetin kasasındaki ağaç sandığı işaret etti adam.

Menaf ilk onu görebileceği için sevindi. Sonra odasına girdiğinde nasıl bir tepki alacağını düşündü. Fakat bu bir zorunluluk haliydi değil mi? Menaf kendi isteğiyle gitmiyordu ki.

İflah Olmaz TutkularWhere stories live. Discover now