36. Eriyen Hisler, Biten Savaşlar

351 47 38
                                    

Milky Chance- Sweet Sun

"Kalbini ne kadar basite indirgesen de, hiç sevmediğin gövden sevişebilecek kadar sıcak hala."

Menaf sıcaklıktan dolayı sırtından kayan teri hissetse de, kafasını soktuğu boyundan asla ayrılmak istemiyordu. Bu sebepten daha da sokuluyordu o müthiş kokunun kaynağına.

Tibet sıcaktan bunalıp çocuktan kaçınmak istediyse de çok mümkün olmamıştı bu. Sıkı sıkı sarılmıştı diğeri. Uzaklaşmak imkansızdı o an için.

Zaten zar zor uyuyan çocuk, bu sefer de Menaf'ın bedeninin sıcağı ve havaların iyice kızışmasından sebeple yapış yapış olduğu için uyuyamamıştı. Kolunun üstünden boynuna sokulmuş şekilde yatan çocuğun terlemiş ensesini eliyle sildi. Mide bulandırıcı gelmekten ziyade, bu bir şefkat davranışıydı.

Tibet biraz sorgulasa karşılaşmaktan korktuğu hisleriyle yüzleşecekti. Yıllarca inkar edilen o şeye, bir anda inanmak zordu. Bazıları kendilerini, bazılarıysa hislerini inkar ederdi. Buradaki asıl farklı nokta şuydu ki, insan kendini inkar ettiğinde büyük bir aydınlanma yaşama yüzdesi diğerine göre çok daha fazla oluyordu. Diğer seçenekte, kişi kendini tanır ve inanırdı. Kendini inkar etmeyip, tanıdığını düşündüğünden, bu ego onun hislerinin inkarını görmesini engellerdi.

İnsanın en başarılı olduğu şeylerden biri, kendi yoluna taşlar dizmekti. Bazen en zararsız olduğuna inandığımız yol, bize en zarar veren yoldu.

"Uyandın mı?" Tibet kafasını eğerek kıpırdanan çocuğa baktı. İkisinin de tişörtleri masasının önünde duran sandalyeden sarkıyordu.

İçeri dolan güneş tıpkı gecedeki gibi, camın önündeki ağaçların dallarının gölgesinin içeri düşmesini sağlıyordu. Hafif esen meltem, hiç serinletmiyordu.

Menaf darmadağın saçlarıyla, kafasını kaldırıp şiş gözlerle birlikte kafası karışmış halde Tibet'e baktı. Tibet çocuğun bu bebeksi görünümüne güldü. "Uyandım." Diyerek haber verdi Menaf.

Tibet yine ellerini uzak tutamayarak çocuğun saçlarını geri itti. Çocuk elleri üzerinde kalktığından, şişen pazılarında göz gezdirdi.

"Fark ettim." Yanıtı fısıltılı olmuştu. Menaf ne kadar çekici olduğunu fark etmediği zamanlarda, yani o masum bakışlarını takındığında, Tibet bundan etkileniyordu.

Menaf bir anda kendini kaybetmiş gibi, çocuğun açıkta kalan boynuna bir öpücük kondurup sırt üstü döndü tekrar. Normalmiş gibi yaptığı bu şeyin normal olmadığını bilmesine rağmen, öyleymiş gibi yapmayı sevmişti. Sanki tüm bunlar normalmiş gibi yapmayı.

Tibet'in kendisinin yaptığını tahmin ettiği güneş kapanı, güneşin ışınlarını yakalayıp, odanın içerisini renklendiriyordu. Menaf'ın gözleri, sobadan kalmış olsan siyah ise kaydı. Bu çocuğu burada yatıran akla hayret etti. Niye uyuyamadığı o kadar açıktı ki aslında. Fakat bazen insanlar, çok büyük sorunların küçük çözümleri olduğunu kabul etmekte zorlanırlardı.

Tibet uzanan Menaf'ın üstünden atlayıp, masasına koyduğu suyu içmek için ilerledi. Menaf'sa çocuğun çıplak sırtını, şortunun toplanmasından açığa çıkan bacaklarını inceledi. Yutkunmasını duymamıştı neyse ki Tibet.

Tibet sürahiden bir bardak su doldurduktan sonra Menaf'a döndü tekrar. Suyunu yudum yudum içmeyi severdi. "Bugün denize gideceğiz, gelmek ister misin?"

Menaf yine büyülenmiş gibi, çocuğun bedeninin hareketlerini izliyordu. İnsan bedenindeki her kas, onun bedeninde daha güzel geliyordu Menaf'a. Özenle değil de, tam Menaf için yapılmış gibiydi.

İflah Olmaz TutkularTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon