22. Parçalayarak Sevmek

592 52 87
                                    

Cults- You Know What I Mean

"Duyduğuma, okuduğuma göre, başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, aynı oranda bencilliğe delaletmiş."

Sabah Menaf'a çocuğun baş ucundan kalkmanın ne kadar zor olduğunu sorsalardı, nasıl anlatırdı bilmiyordu.

Fakat hava dün gibi değildi. Dün yağan onca yağmurdan sonra güneş açmıştı sonunda. Bu da çalışacakları anlamına geliyordu. Bu sebepten yanakları hafif kırmızı şekilde, derin uykuda olan Tibet'i yatakta bırakarak işinin başına geçmişti. Daha sonraki günler de bu şekilde ilerlemişti. Çocuk tam toparlanamadığı için odasındaydı, Menaf ise çalışıyordu.

Çalışmak iyi geliyordu, bunu inkar edemezdi. Biraz olsun gerçek hayatından uzaklaştığı, bazen Tibet'i düşünmediği oluyordu. İnsan kabullendiği şeyleri bile sürekli gözden geçiriyordu. Menaf'a yaptığı hiçbir şey, hiçbir zaman doğru gelmiyordu. Kendisini sürekli bir yanlışın içinde hissettiği için huzur ondan çok uzaktı.

Öğle arasına girdiklerinde, yemek yemek yerine kendine bir gölgelik alan bulmuştu. Sigarasının ucunu yaktığında, son zamanlarda buna çok ihtiyacı olduğunu biliyordu. İşin içinden çıkamadığı durumlar vardı ve bunun başını Tibet çekiyordu.

Çocuğa nasıl yaklaşması gerektiğini bilemiyordu... Bu da onu bir cenderenin içine atıyordu haliyle. Ama çocuğu çok merak ediyordu Menaf. Sürekli onu düşünmekten artık yorulmuştu. Nasıl tüm ilgisini bir mıknatıs gibi üzerine çektiğini anlamak zordu.

"Şşt, dertlisin bakıyorum..." Eren'in sesiyle irkilmişti Menaf. Sırtını ağaca verse de kafası yerdeki çimlerdeydi. geldiğini görmemişti.

Kafasını kaldırıp çocuğa baktı. Yine salaş halindeydi. Kollarındaki dövmeler her zamanki gibi açıktaydı. Eğer yüzündeki gülümseme olmasa, düşmancıl bir görünüşü olduğunu söyleyebilirdi çocuk.

"Yok ya, dalmışım." Dedi sadece. Geçen gün hepsi Tibet'in başına toplandıklarında, kendisini ne kadar yalnız hissettiğini söylemek istemedi. En azından Eren'in haber vermesini isterdi. Fakat bazen insanlar telaş anında, o kadar da mantıklı düşünebilir olmuyorlardı.

"Hadi oradan." Çocuğun yanına çökmüştü Eren. İkilinin arasında bir şeyler döndüğü belliydi. Sadece Menaf'ın gözlerinden bile anlaşılırdı bu durum. Çocuğun yeşil gözleri karmakarışıklığı muntazam şekilde yansıtıyordu. Cebinden kendi sigarasını çıkarıp, Menaf'a yakmasını işaret etti.

Çocuk ikiletmeden yakmıştı. "Birkaç gündür bir şeyler olduğunu anladım da, sen anlat diye bekledim. Sesin de çıkmadı. Tibet'ten sonra iyice emin oldum sayılır. Ne oluyor bakayım?"

Abi yaklaşımı Menaf'ı rahatlatıyordu. Menaf bunu inkar edemezdi. Ama Tibet'le arasında olan şeyleri başkasına anlatıp anlatmamaktan emin değildi. İkisinin özeliydi sonuçta. Onun o hallerini başkasına anlatmak istemediğine karar verdi. Belki sadece kendi hislerinden bahsedebilirdi. Tibet'i onlar iyi tanıyordu diye düşünüyordu. Menaf hala Tibet'in çoğu insanın görmediği yanlarını gördüğünün farkında değildi.

Derince bir nefes aldı ciğerlerine. Hem sıcak hem hisleri bunaltıyordu onu. "Ben yapmamam gereken bir şey yaptım. Ama Eren... Kafam gerçekten çok karışıktı. Hala karışık. Sorun Tibet değil. Tibet'ten yana ne sorun olabilir ki zaten?" Buruk gülümsemesi, Eren'e çok şey anlatmıştı.

"Ne kadar yapmaman gereken bir şeydi?" diye sordu, sigarasından bir nefes çekerken. Bu çocuğun Tibet'in sınırlarını zorlayacağı belliydi. Kime sabır dilemeliydi?

"Baya yapmamam gereken bir şey. Bir daha yüzüne bakmamamı söyledi."

Eren kaşlarını kaldırdı. "Ona rağmen geçen gece onu kucağına almana izin mi verdi?"

İflah Olmaz TutkularTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang