7. Dışa Bakan Rüya Görür

450 58 118
                                    

The Smiths- Never Had No One Ever

"Bir günahkarın öteki dünyadaki cezası da şundan ibaretti: İnatçı zihin dünyadaki pervasız davranışlarının çapraşık sonuçlarını çözmeyi başaramadıkça huzur bulamıyordu."


Menaf karşısında oturan ve geldiğinden beri onu izleyen kıza yan bir bakış atıp hemen gözlerini kaçırdı. Birisi onunla ilgilendiğinde bunu genelde garipserdi. Tuhafına giderdi. Sanki dünya üzerinde onu gerçekten sevebilecek kimse yoktu. Özgüvensizlikten miydi emin olamıyordu ama, bunun dış görünüşü ile ilgili olduğunu da çok düşünmüyordu.

Aslında baktığımızda doğruydu. Çok yakışıklı ya da çok çirkin olduğu için değildi. İnsanları böyle sınıflandırmazdı bile. Fakat her insanın gözüne güzel gelenin farklı olduğuna inanıyordu. Bazı arkadaşları bir kıza çok güzel dese de onun beğenmediği oluyordu. Çok değişik insanları beğendiği de olmuştu.

Bu daha çok hisle ilgiliydi.

"Senin arkadaş çevren nasıl Menaf?" Duru'nın sarı saçları örülüydü bugün. Parlayan gözleri gece karanlığında bile belliydi. Kamp sandalyesinde dizlerini kendine çekip, kollarını da dizlerine sarmıştı. Geldiğinden beri çocuğu izlemekten çekinmiyordu. Çünkü bu köyde doğup büyüyen çoğu çocuğun çekinecek çok az şeyi vardı. Hepsi atılgan sayılırdı.

Menaf ise kendine dönen gözlerle irkildi ama sabit kalmayı başardı. Şimdi hepsi onun diyeceği şeyi bekliyordu. Biraz düşündü.

"Benim pek arkadaş çevrem yok. Kardeşlerimle geçiriyorum vaktimi." Demişti yalan söylemeyi pas geçip.

Gerçekten de onların kendi arasında konuştuğu gibi bir çevresi yoktu. Hepsinin sıkı fıkı olduğu belliydi. Grup tamamlandıktan sonra günlük iş konuşmaları bitmiş, uzun arkadaş gruplarının kaçınılmazı olarak, konu geçmişe gelmişti.

Menaf'ın bilmediği olaylar hakkında kahkahalar atıyor, hatırladıkları anılarla kendilerine gülüyorlardı. Menaf pek şikayetçi değildi, onları bu şekilde daha çok tanımıştı.

"Kaç kardeşsiniz?" Bu soru ise Tibet'ten gelmişti. Akşamın en sessizi Asaf ve ikisi denebilirdi. Normal şartlarda Tibet sessiz bir çocuk değildi ama yorulduğu vakitler pek konuşmazdı. Arkadaşları da bunu bildiğinden üstüne gitmemişti. Başkası tarafından bu kadar kabullenilmek ve bilinmek Tibet'i çok rahatlatıyordu. Hiç sorgulanmadan yaptıkları kabul görüyordu.

"Bir ablam iki kardeşim var." Menaf elindeki soğuk limonatadan bir yudum alıp devam etti, "Benden bir küçük Araf, onun küçüğü de Sıla. O daha bebek ama." Diyerek tamamlamıştı cümlesini. Tibet'le ilk defa bu kadar normal bir konuşmanın içerisine girmeyi tuhaf bulsa da sesini çıkarmadı. Aslında fark etmeden, Tibet'in iletişim şekline alışmıştı.

"Ablan peki?" Eren bu gece ilk defa Menaf'la birebir iletişime geçmişti. Çocuğun biraz ortamlarına, konuşma şekillerine alışmasını istemişti. Dışarıdan gelen birisi için zaman zaman değişik bir arkadaş grubu gibi göründüklerinin farkındaydı. Hepsi şahsına münhasır çocuklardı. Alışmak zor olabiliyordu.

"Aslı o da. Yirmi yaşında." Menaf sürekli gözler onun üzerinde olduğu için biraz utanmıştı. Eren de Asaf'la geceye doğru biraz daha yakınlaştığı için hiç onlardan yana bakamıyordu. Sanki bir saniye baksa garip bakacak ve ayıplanacakmış gibi hissediyordu.

Bu hisleri gelmeden önce duyduklarından sebep de olabilirdi. Tibet zayıf görünümüne karşın, baskın bir çocuktu. İşin açığı, Menaf bile bu kadarını beklemiyordu. Bazı insanlarda bulunan, olduğu yeri hakimiyeti altına alan o hava vardı çocukta. Eren hariç diğerlerinin bu havadan etkilendiği çok açıktı. Eren ise biraz daha abileri gibi davranmayı tercih ediyordu.

İflah Olmaz TutkularWhere stories live. Discover now